Müslüman Türk gençliğinin buluşma noktası
  Ahir Zaman Ve Dabbetül Arz
 

AHİR ZAMAN VE DABBETÜ'L-ARZ

 

O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim
ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
(Neml Suresi, 82)


GİRİŞ

Ahir zaman, Dabbetü'l-Arz, Mehdiyet kavramları bazı insanlar için çok tanıdık olmayabilir. Bu nedenle öncelikle bu kavramları açıklamakta yarar vardır. Ahir zaman sözü, "son dönem" anlamına gelir. İslam'a göre ahir zaman, kıyamete yakın bir zamanda, Kuran ahlakının hakim olacağı ve insanlar arasında çok yaygın olarak yaşanacağı bir dönemi ifade eder.

İnsanların hayalinde her zaman için daha güzele, daha iyiye yönelik bir özlem bulunmaktadır. Daha güzel bir manzara, daha güzel bir yiyecek, daha iyi ve toplumsal sorunların yaşanmadığı bir hayat, refah, huzur, bolluk, güzellik… İşte ahir zaman da tüm bu "daha iyi", "daha güzel" kavramlarını içinde barındıran bir çağı ifade eder. Ahir zaman, sıkıntının ve kıtlığın yerini bolluğun ve bereketin, adaletsizliğin yerini adaletin, ahlaksızlığın yerini güzel ahlakın, kargaşanın yerini barışın ve huzurun aldığı ve tüm inanan kulların asırlardır özlemini duydukları, İslam ahlakının hakim olduğu kutlu bir dönemdir.

Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bu dönemi ve özelliklerini açıklayan detaylı anlatımlar yer alır. Peygamberimiz (sav)'in ardından bazı İslam büyükleri de ahir zaman hakkında önemli açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu anlatımlara bakıldığında, ahir zamanın, birbirini izleyecek olan birtakım önemli olay ya da süreçlerle dolu olduğunu görürüz. Ahir zaman dünyanın önce büyük bir bozulma ve karmaşa yaşadığı, ancak sonra da gerçek dinin yaşanmasıyla kurtuluşa kavuştuğu bir dönemdir.

Ahir zamanın ilk aşamasında, dünya Allah'ı inkar eden birtakım felsefi sistemler nedeniyle dejenere olacaktır. İnsanlar yaratılış amaçlarından uzaklaşacak, bunun sonucunda büyük bir manevi boşluk ve ahlaki bozulma oluşacaktır. Büyük felaketler, savaşlar ve acılar yaşanacak, insanlar "Bu felaketlerden nasıl kurtuluruz?" sorusunun cevabını arayacaklardır.

Ahir zamanın bu dönemi, aynı zamanda dinin de dejenere edildiği bir dönemdir. İslam dini, içine sokulan birtakım hurafeler ve batıl inanışlar nedeniyle aslından uzaklaştırılmıştır. Dindarlık adı altında tutuculuk ve ikiyüzlülük yapan bazı kimseler bu hurafeleri daha da yaygınlaştırmak için çabalamakta, İslam'ın özündeki güzel ahlakın kavranmasına engel olmaktadırlar. Bir yanda ateizmi ve dinsizliği telkin eden felsefeler, öte yanda da dini içten tahrip eden bu tutucu güçler, insanlığı büyük bir karanlığa sürüklemiştir.

Ancak Allah, ahir zamanın bu büyük karmaşası içindeki insanları kurtuluşa ulaştıracaktır. Yolunu şaşırmış olan insanlığı doğru yola davet etmek için, "Mehdi" (doğruya götüren) sıfatını taşıyan üstün ahlaklı bir kulunu vesile kılacaktır. Mehdi, önce İslam dünyasının içinde fikri bir mücadele yürütecek ve İslam'ın aslından kopmuş olan Müslümanları gerçek imana ve ahlaka döndürecektir. Mehdi'nin bu noktada üç temel görevi vardır:

1. Allah'ı inkar eden ve dinsizliği destekleyen felsefi sistemlerin çürütülmesi.

2. İslam'ı, onu dejenere etmiş olan ikiyüzlü kimselerin boyunduruğundan kurtararak hurafeciliğe karşı mücadele edilmesi. Kuran'ın hükümlerine dayanan gerçek İslam ahlakının ortaya çıkarılması ve uygulanması.

3. Tüm İslam dünyasını siyasi ve sosyal yönlerden güçlendirmesi, huzur, güvenlik ve refah sağlaması, toplumsal sorunları çözmesi.

Hadislerde bildirildiğine göre, Mehdi'yle aynı dönemde dünyaya yeniden dönecek olan Hz. İsa ise, özellikle Hıristiyan ve Yahudi dünyasına hitap edecek, onları içine düştükleri hurafelerden sıyrılıp Kuran'a göre yaşamaya çağıracaktır. Hıristiyanların Hz. İsa'ya uyması ile birlikte, İslam ve Hıristiyan dünyaları tek bir inançta birleşecek ve dünya "Altınçağ" olarak anılan büyük bir barış, güvenlik, mutluluk ve refah dönemi yaşayacaktır.

Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ahir zamanın başlangıç alametleri ile ilgili çeşitli açıklamalar mevcuttur. Ayrıca Kuran'da da bu döneme işari manada bakan ayetler vardır. Bu kitapta çeşitli ahir zaman alametleri, hadisler ve Kuran ayetleri doğrultusunda açıklanmaktadır.

Kitapta ayrıca ahir zamanda çıkması beklenen alametlerden biri üzerinde detaylı olarak durulacaktır. Neml Suresi'nin 82. ayetinde söz edilen bu alamet, Dabbetü'l-Arz'dır. Konu ile ilgili olarak Peygamber Efendimizin de pek çok açıklaması mevcuttur.

Dabbetü'l-Arz ifadesi son dönemde kamuoyunda çok yoğun bir şekilde gündeme geldi. Bu konuyla ilgili pek çok görüş öne sürüldü, çeşitli kaynaklardan bilgiler aktarıldı, konuyla ilgili tartışma programlarında birçok uzman görüşlerini ve bilgilerini aktardı. Elinizdeki kitapta da, Kuran'da bir kıyamet alameti olarak dikkat çekilen Dabbetü'l-Arz ile ilgili çeşitli görüş ve bilgilerin yanısıra, basında Dabbetü'l-Arz ile ilgili yayınlanan çeşitli haberlere yer verilmektedir.

AHİR ZAMAN VE DABBETÜ'L-ARZ

 

O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim
ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
(Neml Suresi, 82)


AHİR ZAMAN ALAMETLERİ

Ahir zaman alametleri ile ilgili Peygamber Efendimizin pek çok hadisi bulunmaktadır. Bu hadisler birçok büyük İslam aliminin kitaplarından bizlere nakledilmiştir. Bu bölümde söz konusu hadislerin günümüzle olan bağlantıları incelenecektir. Bunun yanısıra hadislerde, içinde bulunduğumuz dönemin ortam ve şartlarının açıkça tarif edildiği ve çok yakın geçmişte arka arkaya gerçekleşen bazı kritik olayların mucizevi bir biçimde haber verildikleri de gözler önüne serilecektir.

Şimdi hadislerde bildirilen ahir zaman alametlerini ana maddeler halinde inceleyelim.

1) Fitnelerin Çoğalması

2) Haramların Helal Sayılması

3) Dünyayı Karışıklık ve Kargaşanın Kaplaması

4) İran-Irak Savaşı

5 ) Afganistan'in İşgali

6) Fırat'ın Suyunun Kesilmesi

7) Ramazan'da Ay ve Güneş Tutulmaları

8) Kuyruklu Yıldızın Doğması

9) Kabe Baskını ve Kabe'de Kan Akıtılması

10) Doğu Tarafından Bir Ateşin Görülmesi

11) Büyük ve Hayret Verici Olayların Meydana Gelmesi

12) Güneşten Bir Alametin Belirmesi

1) FİTNELERİN ÇOĞALMASI

İnsanların yaşam şartlarının güçleştiği, Allah'ın ve dinin çeşitli şekillerde yalanlanarak insanların imanlarının zayıflatılmaya, yok edilmeye çalışıldığı şiddetli imtihan ortamları İslami kaynaklarda "fitne" ortamı olarak tanımlanır.

Yan sayfadaki hadis de ahir zamanda önce müminlerin imanlarının zayıflayacağı ve buna sebep olacak gelişmeler haber verjlmektedir.

Eğer kısaca özetleyecek olursak, ahir zaman ve Mehdi öncesi şu olaylar belirecektir:

1- ÖLÜM: Anarşi ve yaygın katliamlar neticesinde halkın can güvenliğinin kalmaması ve bunun meydana getirdiği tedirginlik ortamı.

2- AÇLIK: Hayat pahalılığı sebebiyle meydana gelen geçim sıkıntısı. Felaketler ve doğal afetler sonucunda kıtlıkların, açlığın artması.

3- FİTNELER: Haramların küçük-büyük herkesin arasında, alabildiğince yaygınlaşması ve teşvik görmesi. Her türlü ahlaksızlığın insanların gözleri önünde yapılması.

4- BİDATLERİN ORTAYA ÇIKMASI: Dinin aslında olmadığı halde sonradan ortaya çıkarılan adetlerin dinin esaslarıymış gibi kabul edilmesi.

5- DİNİ ANLATMA İMKANLARININ KAYBOLMASI: İyiliğin emredilmesi ve kötülüğün engellenmesi, kısacası tebliğ imkanının kaybolması ile meydana gelen boşluk.

Fitne ortamları sağlam imana sahip müminler için imanlarının, sabırlarının ve ahiretteki derecelerinin artmasına vesile olurken, zayıf ve yüzeysel imana sahip geniş kesimlerin imanlarını kaybetmelerine ya da imanlarının daha da zayıflamasına yol açar. İşte Mehdi bu tür bir fitne ortamının en yoğun ve şiddetli olarak yaşandığı bir dönemde ortaya çıkacaktır:

 

 

 

 

Kıyamet yaklaştığı zaman ve müminlerin kalbi; ölüm, açlık, fitneler, sünnetlerin kaybolması, bid'atlerin ortaya çıkması, emri bil maruf ve nehyi anıl münker (iyiliği emredip kötülükten menetme) imkanlarının kaybolması gibi sebeplerle zayıfladığı zaman benim evlatlarımdan Mehdi ile Cenab-ı Hak sünnetleri ihya eder. Onun adalet ve bereketi ile müminlerin kalbi ferahlar, Acem (Arap olmayan) ve Arap milletleri arasında ülfet ve muhabbet yerleşir.

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 66)

 

Başka hadislerde de ahir zamanda Mehdi'nin, her yere erişmiş çok yaygın bir fitne varken ortaya çıkacağı bildirilmektedir:

 

Mehdi, fitnelerin zuhur ettiği bir zaman aralığında gelecek.

(Mektubat-ı Rabbani, 2-258)

 

 

Mağrib'de (batıda) karışıklıklar, fitneler ve korku olacak. Açlık ve hayat pahalılığı alabildiğine yayılacak. Fitneler çoğalacak.

(Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s.440)





 

 

Hiçbir tarafın ondan mahfuz kalmayacağı bir fitne zuhur edecek, bu fitne kaldığı yerden hemen başka bir tarafa yayılacak ve bu durum bir münadinin semadan seslenerek: "Ey insanlar, emiriniz artık Mehdi'dir" demesine kadar devam edecektir.

(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23)

 

 

 

 

Hadislerde herkese ulaşacak, hızla yayılacak bir fitneden bahsedilmektedir. Yani herkesin haberdar olacağı, dine ve Allah'a karşı ortaya sürülen bir fitne insanların imanlarını hedef alacaktır. Günümüzde, Allah'ın varlığına ve dinin yaşanmasına karşı öne sürülen en geniş çaplı fikri akım materyalist felsefedir. Bu felsefenin kendisine dayanak aldığı sözde bilimsel temel ise "evrim teorisi"dir. Hiçbir bilimsel ve mantıksal delile dayanmadığı, tamamen akıl ve bilim dışı olduğu halde, güçlü propaganda, aldatmaca ve göz boyama yöntemleriyle bu safsata dünya çapında belirli materyalist odaklar tarafından kitlelere empoze edilmeye çalışılmaktadır.


Charles Darwin

Bugün evrim teorisinin gerek basın gerekse televizyon yoluyla hemen hemen girmediği hiçbir ev, bu teoriyi duymayan hiç kimse yok gibidir. Bu durum, bütün Batı dünyası için geçerli olduğu gibi Müslüman ülkeler için de geçerlidir. Öyle ki ders kitaplarına bile sokulmuş olan bu teori öne sürdüğü sayısız yalan ve göz boyamalarla daha çocuk yaşlardan itibaren insanlara telkin edilmekte; tesadüfler sonucunda meydana geldikleri, maymundan türedikleri gibi gülünç safsatalarla insanlar yanıltılmaktadır. İlkokullardan üniversitelere kadar gençlerin evrimci yalanlarla beyinleri yıkanmaktadır.

Burada dikkat çekici bir nokta daha vardır: Peygamberimiz (sav)'in hadisinde belirttiği gibi bir fitnenin dünyanın her yerine nüfuz etmesi ve hızla yayılması, ancak günümüzdeki gibi teknolojik imkanlarla (basın, yayın, internet, uydu iletişimi, vs...) gerçekleşebilir. Geçmişteki şartlarda bir fitnenin dünya çapında bu kadar geniş alana yayılma imkanı bulması mümkün değildir. Nitekim bugüne kadar Allah'ın varlığına, yaratılışa ve dine karşı savaş açmış, dünya çapında yaygın bir başka fitne daha geçmişte görülmemiştir. Tüm bunlar Mehdi'nin çıkış zamanının içinde yaşadığımız dönemde olacağına dair önemli işaretlerdir.Ancak şunu da hatırlatmalıyız ki, hadislerde Mehdi'nin gelmesiyle bu fitnenin sona ereceği de müjdelenmektedir.

2) HARAMLARIN HELAL SAYILMASI

Günümüzde fuhuş, kumar, içki, faiz, rüşvet gibi birçok fiil, haram olmalarına rağmen halkın büyük bir çoğunluğu tarafından ve giderek artan bir oranda işlenmektedir. Üstelik bu haramları işleyenler övülmekte ve teşvik edilmekte, işlemeyenler ise yerilmekte ve aşağılanmaktadırlar. Yapılan istatistikler ise bu konudaki sayının giderek arttığını göstermektedir. Son birkaç on yıl içinde son derece yaygın bir hale gelmiş bu sınır tanımayan, helali, haramı göz ardı eden, her türlü azgınlığı mubah sayan yaşam tarzı hadislerde tarif edilen ortamı çok açık bir şekilde yansıtmaktadır. Mehdi'nin çıkış habercisi olan bu karanlık ortam hadislerde şöyle tarif edilir:

 

 

Bir fitne görülür, bunu diğer fitneler takip eder… bundan sonra bütün haramların helal sayılacağı bir fitne gelir…

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 26)


 

 

Küfür her yanı istila edip hükmü cemiyet içinde aşikare işlenmedikçe Mehdi zuhur etmez. Bu vakitte vaki olan ise… küfrün istilasıdır. Onun kuvvetidir.

(Mektubat-ı Rabbani, 2-259)












Hz. Mehdi, bütün haramların helal sayıldığı büyük bir fitneden sonra çıkacaktır.

(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23)

 

 

 

 

 

 

3) DÜNYAYI KARIŞIKLIK VE KARGAŞANIN KAPLAMASI

 

 

 

Dünya hercü merc* içinde kaldığında, fitneler zuhur ettiğinde, yollar kesildiğinde, bazıları bazısına hücüm ettiğinde, büyük küçüğe merhamet etmediği, büyüğe vakarlı davranmadığında Allah, bu sırada onlardan adavetin kökünü kazıyarak dalalet kalelerini fethedecek ve evvelce benim ayakta tuttuğum gibi, ahir zamanında dini ayakta tutacak, önceden zulümle dolu olan dünyayı adaletle dolduracak birini (Mehdi) gönderecektir.

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s.12)

Herc-ü Merc: İnsanlar arasında meydana gelen fitne, fesat, darmadağınık, karmaşık, allak bullak ortam.


Yapılan bombardımanlar Kosova'daki binlerce Müslümanı evsiz bıraktı.

Bosna'da yıllarca süren savaş yüzbinlerce Müslümanın ölümüyle sonuçlanmıştır.

Önceki sayfadaki hadiste görüldüğü gibi, belirli bir yer tarif edilmeyip, karışıklığın dünyanın her tarafında yayılacağına işaret edilmektedir. Gerçekten de hadiste tarif edildiği şekilde, bugün dünyanın beş kıtasında büyük kargaşalar, savaşlar, katliamlar ve terör olayları devam etmektedir. Her gün yüzlerce insan sebepsiz yere öldürülmekte, yurtlarından çıkarılmaktadır. (Detaylı bilgi için Harun Yahya'nın "Hz. İsa'nın Geliş Alametleri" ve "Kıyamet Alametleri" isimli kitaplarına başvurabilirsiniz.)


4) İRAN-IRAK SAVAŞI

Ahir zamanda meydana gelecek önemli bir savaş hadiste şöyle haber verilir:

 

Şevval ayında ayaklanma Zilkade'de harb konuşmaları, Zilhicce'de ise harb vaki olacak.

(Kıyamet Alametleri, s. 166)

Hadiste belirtilen Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayları İran-Irak savaşının gelişim aşamalarıyla aynı tarihlere denk gelmektedir:

Şevval ayında ayaklanma...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İran Şahı'na karşı olan ilk ayaklanma bilindiği gibi hadiste belirtilen 5 Şevval 1398 (8 Eylül 1976)'de olmuştur.

Zilkade'de harp konuşmaları ve Zilhicce'de ise harp vaki olacak...

Hicri 1400 Zilhicce (1980 Ekim) ayında İran-Irak arasındaki savaş tam anlamıyla başlamıştı.

Bir başka hadiste de bu savaşın ayrıntıları şöyle tarif edilir:

 

 

Faris yönünden gelecek olan bir kavimdir ki, şöyle diyecekler: "Ey Araplar! Siz fazla taassuba kaçtınız! Siz bunlara gereği gibi hak tanımazsanız, sizinle hiç kimse birlik kurmayacaktır... Bir gün, onlara ve bir gün de sizlere verilsin, ve karşılıklı sözler tutulsun..." Onlar Mutıka çıkacaklar, Müslümanlar oradan aşağı yazıya inecekler... Müşrikler öbür yandaki (Rakabe) denilen bir simsiyah olan nehrin kenarında duracaklar... Aralarında savaş olacak: Her iki ordudan, Allah, zaferi kaldıracak…

(Kıyamet Alametleri, s. 179)



- Faris yönünden gelecek olan:

İran tarafından gelecek olan

- Faris :

İran - İranlı (Büyük Lugat)

- Yazıya inecekler : Ovalık-Irak Ovası
- Mutık : Yöredeki bir dağın adı.
- Rakabe :

Petrol kuyularının çok olduğu bölgedir.


 

"Ey Araplar! Siz fazla taassuba kaçtınız! Siz bunlara gereği gibi hak tanımazsanız, sizinle hiç kimse birlik kurmayacaktır…"


 

 

Hadisin bu bölümünde iki taraf arasında, ırkçılıktan kaynaklanan bir anlaşmazlığın olacağına dikkat çekiliyor. Bu anlaşmazlık sebebiyle, "Yazı"ya (Yazı: Irak Ovası) inilecek ve savaş başlayacak.

 

Allah, her iki ordudan zaferi kaldıracak...

Bu hadisin de işaret ettiği gibi, İran-Irak Savaşı 8 yıl sürmüş ve binlerce kayıp verilmesine rağmen bir netice alınamamıştır. İki taraf da kesin bir üstünlük sağlayamamıştır.

5) AFGANİSTAN'IN İŞGALİ

Talikan'a yazık oldu.

 

Talikan'a (Afganistan'a) yazık oldu. Şüphesiz Allah Teala'nın orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır. Orada Allah'ı hakkıyla bilen insanlar vardır. Onlar ahir zaman Mehdi'sinin yardımcılarıdır.

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 59)

 


Hadiste Afganistan'ın ahir zamanda işgal edileceğine işaret vardır. Gerçekten de Rusların Afganistan'ı işgali olan 1979 yılı Hicri 1400 yılına, diğer bir ifadeyle Hicri 14. yüzyılın başlangıcına denk gelmektedir.

Orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır...

Rivayetin bu bölümünde de Afganistan'ın maddi zenginliklerine dikkat çekilmektedir. Bugün Afganistan'da çeşitli sebeplerle işletilmeye açılmamış büyük petrol yatakları, demir havzaları ve kömür madenleri tespit edilmiştir.

 

6) FIRAT'IN SUYUNUN KESİLMESİ

Fırat Nehri'nin suyunun kesilip durdurulması da Mehdi'nin çıkış alametlerindendir:

 

Resulullah: Fırat nehri altın bir dağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmayacaktır. İnsanlar onun için harb edecek ve her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecek, onlardan her adam, keşke kurtulan ben olsaydım, diyecektir buyurmuşlar.

(Sahih-i Müslim, 11/320)

 

Diğer hadislerde bu olayın ayrıntılarıyla ilgili önemli bilgiler verilmektedir:

 

Fırat Nehri'nin suyu çekilerek altın hazinesini açıklaması zamanı yaklaşıyor. Her kim, o zaman orada bulunursa o hazineden bir şey almasın.

(Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir. Riyazü's Salihin, 3/332)

 

Resulullah: Fırat'ın altın bir dağ üzerinden açılması yakındır. İmdi orada kim bulunursa, ondan birşey almasın! buyurdular.

(Sahih-i Müslim 11/320)


Resulullah şöyle buyurdu: Yakında Fırat Nehri altın hazinesini açığa çıkarır, kim buna hazır bulunursa, ondan bir şey almasın.

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 28)


 

(Resulullah:) "Fırat Nehri bir altın dağını açığa çıkarır" dedi.

(Sünen-i Ebu Davud, 5/116)

 

 

Görüldüğü gibi Mehdi'nin çıkışının önemli bir alameti olan Fırat Nehri'nin suyunun durdurulması ve altın değerinde bir hazinenin ortaya çıkması pek çok büyük hadis kitabında yer almaktadır.

Şimdi yukarıda yer verdiğimiz hadislerde geçen bu konuyla ilgili önemli ifadeleri tek tek ele alarak inceleyelim:


(I) FIRAT NEHRİ'NİN SUYUNUN ÇEKİLİP...

 

 

 

Resulullah buyurdu ki: (1) Fırat Nehri'nin suyu çekilip (2) altından bir dağ meydana çıkmadıkça kıyamet kopmaz...

(Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir. Riyazü's Salihin, 3/332)

Suyuti'nin kitabında bu hadis "suyun durdurulması" olarak geçmektedir. Gerçekten de Keban Barajı, Fırat Nehri'nin suyunu durdurarak kesmiştir.

(2) "ALTIN"DAN BİR DAĞ MEYDANA ÇIKMADIKÇA...

Yapılan baraj sayesinde; elektriğin üretilmesi, toplanan suyun arazide kullanılarak toprağın veriminin artması ve ulaşım kolaylığının sağlanması gibi sebeplerle, buradaki topraklar "altın" gibi kıymetli hale gelmiştir.

Yukarıdaki şematik çizimde de görüldüğü gibi baraj, betondan dev bir dağı andırmaktadır. Bu barajdan (hadis-i şerifteki benzetmeye göre dağdan) altın değerinde servet dökülmektedir. Dolayısıyla baraj "altın bir dağ" hususiyetini kazanmaktadır. (En doğrusunu Allah bilir)


 

7) RAMAZAN AYI'NDA AY VE GÜNEŞ TUTULMALARI

 

Mehdi için 2 alamet vardır ki... Bunun birincisi, Ramazan'ın birinci gecesi Ay'ın ikincisi de ortasında Güneş'in tutulmasıdır.

(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 47)


Ramazan'ın birinci gecesi Ay, ortasında Güneş tutulacaktır.

(Kıyamet Alametleri, s. 199)


 

Onun saltanatı zamanında, Ramazan Ayı'nın on dördünde Güneş tutulacaktır, o ayın ilkinde ise Ay kararacak...

(Mektubat-ı Rabbani, 380. mektup, 2/1163)


 

 

Mehdi'nin çıkmasından önce bir Ramazan içinde gGüneş iki defa tutulacaktır.

(Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 440)


 

 

... Güneş'in oruç ayının ortasında, Ay'ın ise sonunda tutulması...

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 37)


 

 

Ramazan'da iki defa Ay tutulması olacaktır.

(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 53)


 

 

Mehdi'nin gelişi Razaman ayında ayın iki kere tutulmasına sebep olacaktır.

(Kıyamet Alametleri, s. 200)

 

 

Yukarıdaki rivayetlerde dikkati çeken en önemli nokta Ramazan Ayı'nın ortasında hem Güneş tutulmasının, hem de bir ay içinde "Ay"ın ve "Güneş"in iki kere tutulmasının imkansız olduğunun fark edilmesidir. Bu, normal şartlarda gerçekleşmeyecek bir durumdur. Oysa diğer ahir zaman alametlerinin çoğu insanın anlayabileceği, belirli sebeplere bağlı olarak gerçekleşebilecek olaylardır.

Eğer bu hadislerde tarif edilen olaylar dikkatle incelenirse, rivayetler arasında çeşitli farklılıklar olduğu göze çarpar. Yukarıdaki 1, 2 ve 3. rivayetlerde Ay, Ramazan'ın birinci günü, 4. rivayette ise sonuncu günü tutulacaktır. Böyle bir durumda yapılacak en doğru şey, aynı olaya bakan farklı rivayetlerin ittifak ettikleri ortak yönleri tespit etmek olacaktır. Buna göre, yukarıdaki hadis rivayetlerinin toplamından çıkan ortak sonuçlar şunlardır:

1. Ramazan ayında Ay ve Güneş tutulmaları olacaktır.

2. Bu tutulmalar ortalama 14-15 gün arayla olacaktır.

3. Bu tutulmalar iki kere tekrarlanacaktır.

Bu tespitlere uygun olarak, 1981 yılında (Hicri-1401'de) Ramazan Ayı'nın 15. günü Ay, 29. günü de Güneş tutulmuştur. Yine "ikinci olarak", 1982 yılında (Hicri-1402'de) Ramazan Ayının 14. günü Ay, 28. günü de Güneş tutulmuştur.

Ayrıca bu hadisede "Ay"ın Ramazan'ın tam ortasında DOLUNAY halinde tutulması ve dikkatleri çekecek bir alamet olarak belirmesi de son derece anlamlıdır.

Bu olayların Mehdi'nin diğer çıkış alametleriyle aynı dönemde meydana gelmesi ve Hicri 14. yüzyıl başlarında, üst üste iki yıl (1401-1402) mucizevi bir tarzda tekrarlanması rivayetlerin işaretinin bu olaylar olabileceğini kuvvetlendirmektedir.

 

8) KUYRUKLU YILDIZIN DOĞMASI

 

Mehdi'nin çıkışından evvel, (her tarafı) aydınlatan kuyruklu bir yıldız doğacaktır.

(Kıyamet Alametleri, s. 200)

 

O gelmeden önce, doğudan ışık veren bir kuyruklu yıldız görünecektir.

(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 53)

 

O yıldızın doğması, Güneş ve Ay tutulmasından sonra olacaktır.

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 32)


 

 

Hadislerde belirtildiği gibi:

- 1986 yılında (Hicri 1406'da) yani 14. yüzyıl başlarında "Halley" kuyruklu yıldızı Dünyamızın yakınından geçmiştir. Bu kuyruklu yıldız parlak, ışıklı bir yıldızdır.

- Hareket yönü doğudan batıya doğrudur.

- 1981 ve 1982 (1401-1402) yıllarında meydana gelen Ay ve Güneş tutulmaları olayından sonra ortaya çıkmıştır.

Bu yıldızın doğuşunun da diğer çıkış alametleri ile aynı zamanda meydana gelmesi, Halley kuyruklu yıldızının hadiste işaret edilen yıldız olduğunu doğrular niteliktedir.

Başka bir hadis-i şerifte de Mehdi'nin alametlerinden olan kuyruklu yıldız hakkında şu bilgiler verilmiştir:

 

Şark tarafından bir kuyruklu yıldız doğup aydınlık verecektir. Onun her günkü irtifi (geçiş yönü) meşrıktan mağribedir (doğudan batıya doğrudur).

(Mektubat-ı Rabbani, 2/258)

Tarih boyunca bu kuyruklu yıldızın geçtiği zamanlarda Müslümanlar açısından çok önemli hatta dönüm noktası sayılabilecek hadiseler meydana gelmiştir. Bunlardan bir kısmı Peygamberimizden aktarılan rivayetlerde de bildirilmiştir.

 

Bu yıldız ilk çıktığında;
Hz. Nuh (a.s.) kavmi helak olmuştur.
Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atılmıştır.
Hz. Musa (a.s.) ile uğraşan Firavun ve kavmi yok edilmiştir.
Hz. Yahya (a.s.) öldürüldüğünde de görülmüştür.
Siz o yıldızı gördüğünüzde fitnenin şerrinden Allah'a sığınınız.

(Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 32)

 

Bu yıldız geçtiğinde meydana gelen diğer önemli olaylar da şunlardır:

Hz. İsa (a.s.) doğmuştur.

Peygamber Efendimize ilk vahiy gelmeye başlamıştır.

Osmanlı Devleti tarih sahnesinde yer almaya başlamıştır.

İstanbul Fatih tarafından fethedildiğinde bu yıldız görülmüştür.


 

HALLEY KUYRUKLU YILDIZI HAKKINDA BAZI İLGİNÇ RAKAMLAR

Halley kuyruklu yıldızı ile ilgili bazı sayıların "19" sayısının tam katları olması da oldukça dikkat çekicidir:

 

Halley Kuyruklu Yıldızı 76 yılda bir geçiyor

76 = 19 x 4

Bu yıldız en son Hicri 1406'da görüldü 1406 = 19 x 74

 

Bu konuyla ilgili bir diğer ilginç durum da şudur: Yukarıda da hesapladığımız gibi Halley yıldızının geçmiş olduğu Hicri 1406 yılı 19'un tam 74 katıdır. "74" sayısı ise aynı zamanda Kuran-ı Kerim'de 19 mucizesine işaret edilen MÜDDESSİR Suresi'nin sıra numarasıdır.

Kuran'ın Müddessir Suresi'nin (74. sure) 30. ayetinde "19" sayısının müminler için bir rahmet, inkar edenler için ise bir fitne vesilesi olduğu bildirilmektedir.

Halley kuyruklu yıldızının 19 ile olan bu mucizevi bağlantısı da, inkar edenler üzerine bir fitne, müminlere ise bir rahmet müjdelediğine işaret ediyor olabilir.

Müddessir Suresi'nin 1. ve 2. ayetlerinde Hz. Muhammed (sav)'e "EY ÖRTÜNEN! KALK VE KORKUT" şeklinde buyurulmaktadır. Bu, ayetlerin açık anlamıdır. Fakat bu ayetlerin ahir zamana yönelik ikinci bir örtülü, gizli işaretleri de bulunabilir. Belki de "EY GİZLENEN" denilerek Resulullah Efendimizin soyundan gelecek olan ve Hicri 1406'da çıkış alametlerinden biri (Kuyruklu Yıldızın doğuşu hadisesi) belirecek olan Mehdi'ye işaret ediliyor olabilir.

74- Müddessir Suresi

1. Ey örtüsüne bürünen

2. Kalk ve korkut (uyar)

Müddessir: örtünen-bürünen-gizlenen demektir.

 

- Bir başka büyük mucize ve işaret ise Halley yıldızının 1986 (hicri 1406)'daki geçişinin, Hz. Muhammed'in peygamberlikle vazifelendirildiği MS. 607'den bu yana 19. GEÇİŞİ olmasıdır.

9) KABE BASKINI VE KABE'DE KAN AKITILMASI

 

Onun çıkacağı yıl, insanlar hacca, başlarında bir emir bulunmadan gidecekler... Hep birlikte Beyt-i Şerif'i tavaf edecekler, sonra Mina'ya indiklerinde, köpekler gibi birbirine saldıracak, hacılar soyulacak, kanlar Akabe Cemresinin üzerine akacak.

(Kıyamet Alametleri, s. 168-169)

 

İnsanlar başlarında bir imam bulunmaksızın hac ederler. Mina'ya indiklerinde etrafları, köpeklerin sarışı gibi sarılıp, kabilelerin birbirine girmesi ile büyük savaşlar olur. Öyle ki ayaklar kan gölü içinde kalır.

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 35)

Yukarıdaki hadislerde "onun çıkacağı yıl" cümlesi kullanılarak, Mehdi'nin çıkış tarihinde Hac sırasında meydana gelecek bir katliama dikkat çekilmektedir. 1979 yılında, Hac sırasında gerçekleşen Kabe baskınında aynen böyle bir katliam yaşanmıştır. Çok ilginçtir bu kanlı Kabe baskını da ahir zamanın başlangıcının ve Mehdi'nin çıkışının diğer alametlerinin gerçekleştiği dönemin tam başında yani Hicri 1400 yılının ilk gününde, 1 Muharrem 1400 (21 Kasım 1979) tarihinde meydana gelmiştir.

Yine hadis-i şerifte kanların akacağından bahsedilerek öldürme olayına dikkat çekilmiştir. Baskın sırasında Suudi askerleri ile saldırgan militanlar arasında meydana gelen çarpışmada 30 kişinin öldürülmesi, bu rivayetin kalan kısmını da doğrulamıştır.

1979 (Hicri 1400)'da gerçekleşen bu Kabe baskının ardından 7 sene sonra Hicri 1407 yılında, Hac sırasında çok daha büyük kanlı bir olay meydana gelmiştir. Bu hadisede caddelerde gösteri yapan hacılara saldırılarak 402 kişi katledilmiş, çok fazla kan akıtılmıştır. Beyt-ül Muazzama'nın yanında, Müslümanların (Suudi Arabistan askerleri ile İran'lı Hacıların) birbirlerini öldürmeleri ile büyük günahlar işlenmiştir. Bu kanlı olaylar ilgili hadislerde tarif edilen ortamla çok büyük benzerlikler taşımaktadır:

 

Resulullah buyurdu: Ramazan'da bir seda, Şevval'de bir ses, Zilkade'de kabileler arasında savaş olur. Hacılar talana uğrar. Mina'da ölülerin çok olacağı bir savaş olur, öyleki orada taşları kan gölü içinde bırakacak kadar kan akar.

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 31)

 

Ramazan'da bir seda olur. Şevval'de de bir seda olur. Zilkade'de kabileler birbiriyle çarpışır. Zilhicce'de hacılar talana uğrar. Muharrem'de gökten şöyle nida olur. "Dikkat ediniz. Filan kimse Allah'ın halkının hayırlılarındandır. Onu dinleyiniz ve ona uyunuz."

(Ramuz El Hadis, 2/518-5)


Şevval ayında ayaklanma, Zilkade'de harb konuşmaları, Zilhicce'de ise harb vaki olacak. Hacılar soyulacak kanları (Cemretül Akabe) üzerine akacak.

(Kıyamet Alametleri, s. 166)



 

Zilkade ayında kabileler savaşır, hacılar kaçırılır, melhameler olur.

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 34)


 

 

Şevval'de savaş naraları, Zilhicce'de harb ve kıtal olur, yine Zilhicce'de Hacı talana uğrar, hatta caddeler kandan geçilmez ve haramlar çiğnenir. Beyt-ül Muazzam'ın yanında büyük günahlar işlenir.

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 37)

 

Hadislerde geçen ifadeleri incelediğimizde de aynı dönemle ilgili önemli olaylara işaretler bulunduğu görülecektir:

 

Beyt-ül Muazzama'nın yanında büyük günahlar işlenir.

Yukarıdaki hadiste, Beyt-ül Muazzama'nın (Kabe'nin) içinde değil, yanında çıkacak olaylara dikkat çekilmektedir. 1407 yılının Zilhicce Ayı'nda (Hac mevsiminde) meydana gelen olaylar da ilkinden farklı olarak Kabe'nin içinde değil yanında gerçekleşmiştir. En başta anlattığımız olay ise 1 Muharrem 1400'de Beyt-ül Muazzama'nın (Kabe'nin) bizzat içerisinde olmuştu. Her iki hadise de rivayetlerin işaretine uygun bir şekilde gerçekleşmiştir.

Kabe'de kan akıtılması, hacıların katledilmesi gibi, hadislerde haber verilen böyle önemli iki büyük hadisenin Mehdi hakkında bildirilen tüm alametlerin çıktığı dönemde birbiri ardına gerçekleşmesinin bir rastlantı olması oldukça zor gözükmektedir.

 

... Zilhicce'de harb ve kıtal olur.

Hadislerde, bu savaş ve çatışmalardan, hacıların öldürülmesi konusu ile birlikte bahsedilmesi söz konusu olayların aynı zaman diliminde meydana geleceklerini göstermektedir. Aynı dönem, İran-Irak savaşının çıktığı, Türkiye'nin güney doğusunda, Ortadoğu ülkelerinde çatışma ve karışıklıkların en yoğun yaşandığı bir dönemdi.

 

... Şevval'de savaş nidaları olur.

Yine aynı zamanlarda Basra Körfezi'ndeki gerginliğe, İran-Amerika arasındaki gerginleşme ve savaş durumuna dikkat çekilmiş olabilir.

10) DOĞU TARAFINDAN BİR ATEŞİN GÖRÜNMESİ

 

"İkdiddurer" isimli kitapta Mehdi'nin zuhur alametleri bahsinde geçiyor: Doğuda, semada üç gece görünen büyük bir ateşin çıkması. Mutad (alışılmışın dışında) şafak kızıllığı gibi olmayan bir kırmızılığın semada görülüp ufukta yayılması.

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 32)

 

 

Doğudan üç veya yedi gün ardı ardına büyük bir ateş zuhur edecek, gökte karanlık görülecek, gökte alışılmış olan kırmızılığın aksine bambaşka bir kızıllık yayılacak. Yeryüzünün duyup anlayabileceği bir dille nida edilecek.

(Kıyamet Alametleri, s. 166)


 

Ebu Cafer b. Muhammed b. Ali (r.a.)dan rivayet edildi. Siz üç veya yedi gün, doğudan bir ateşi gördüğünüz zaman Al-i Muhammed'in çıkmasını bekleyiniz, inşaAllah-ü Teala, bir münadi Mehdi'nin ismi ile semadan nida edecek ki, doğuda batıda olan herkes bu sesi işitecek. Öyleki korkudan uykuda olanlar uyanacak, ayakta olan çökecek, oturan ise ayağa fırlayacaktır.

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman , s. 32)


 

 

 

Yemin ederim ki bir ateş sizi saracaktır. O ateş bugün Berehut denilen vadide sönük vaziyettedir. O ateş içinde müthiş azap olduğu halde insanları kaplar. O ateş insanları, malları yakıp bitirir. Sekiz gün içinde rüzgar ile bulut gibi uçarak dünyanın her tarafına yayılır. Geceki sıcağı gündüzki hararetinden daha şiddetlidir. O ateş insanların başının üzerinden arşın altına kadar yaklaşarak yeryüzü ile gökyüzü arasında gökgürültüsü gibi korkunç gürültüsü olur, buyurdu.

(Ölüm-Kıyamet -Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 461)

Mehdi'nin çıkış öncesi alametlerinden olan bu ateş hakkında kısa bir açıklama yapmak yerinde olacaktır.

Bazı kişiler bu ateşi; sebepsiz yere birdenbire ortaya çıkan, sönme nedir bilmeyen, hatta herkesin bulunduğu yerden mutlaka göreceği tarzda bir alamet olarak beklemektedir. Halbuki kıyamet alametlerinin meydana gelişi sırasında imtihan devam ettiğinden onların anlaşılması, herkesin mecburen kabul edeceği bir açıklıkta olmaz. Böylece insanlar akıllarını, vicdanlarını, iradelerini kullanarak karar verirler. Şayet kıyamet alametleri ile ilgili hadisler en ince ayrıntısına kadar (mesela; hangi şehirde, kaç tarihinde, ne şekilde çıkacağı) anlatılsaydı, daha önce de belirttiğimiz gibi herkes mecburen kabul eder, insanlar arasında derece farkı kalmazdı. Bu sebeple kıyamet alametleri ile ilgili hadisler özellikle yarı kapalı bir şekilde bildirilmiştir.

Ateş alametini de bu şekilde değerlendirmek gerekmektedir. Bir ateş sebepsiz yere çıkmaz, ya bir kaza, ya bir patlama gi bi kasıt veya ihmal neticesinde çıkar. Mehdi'nin çıkış alameti olarak söylenmesi, onun çok garip ve olağanüstü bir alamet şeklinde çıkmasını gerektirmez. Önemli olan bu ateşin, hadiste tarif edilen ateşin özelliklerine uygun olarak çıkmasıdır. Bu ateşi tanımak ve tespit edebilmek için yapılacak ilk iş, özelliklerinin ortaya çıkartılmasıdır.

Bilindiği gibi Temmuz 1991 yılında Irak'ın Kuveyt'i işgali sonrasında, Kuveyt'e ait petrol kuyularını ateşe vermesi sonucunda Kuveyt ve Basra Körfezi'ni çok büyük bir ateş sarmıştır.

- Kuveyt'de yanan petrol, insan ve hayvanlar arasında ölüme sebep olmaktadır. Uzmanlara göre günde yarım milyon ton petrol duman olarak atmosfere karışmaktadır. Her gün 10 bin tondan fazla iş, kükürt, karbondioksit ve büyük miktarda, kanser yapıcı özelliği olan hidrokarbonlar bulut gibi körfez üzerinde asılı durmaktadırlar... Yalnız Körfez değil, onun şahsında Dünya yanmaktadır. (M. Necati Özfatura, Kurtlar Sofrasında Ortadoğu, s. 175)

-Ateşe verilen iki kuyu, Türkiye'nin bir günde çıkarabildiği kadar petrol veriyor ve dumanlar 55 km. uzaklıktaki Suudi Arabistan'dan bile görülebiliyor. (Hürriyet, 23 Ocak 1991)

-Körfez'de sönmeyen felaket haberleri: Kuveyt'te ateşe verilen yüzlerce petrol kuyusu alev alev yanıyor. Uzmanların "söndürmek son derece zor" dedikleri petrol kuyularındaki yangının Türkiye'den Hindistan'a kadar olan geniş bir bölgeyi en az 10 yıl süreyle etkileyeceği bildiriliyor.

Ateşe verilen petrol kuyularında çıkan alev ve dumanlar atmosferi devamlı kirletmektedir. Kuveyt gündüzleri gece manzarası arz etmektedir. Alevlerle birlikte yükselen füme rengi duman, Kuveyt semalarında sonbahardan kış mevsimine geçişi hatırlatıyor... Kuveyt'in tamamının yaşanılır hale gelmesi için en az bir senelik bir zamana ihtiyaç vardır. Kilometrelerce uzaktan görülen alevlerle birlikte yükselen dumanlar, Kuveyt semalarını tamamen kaplayarak ülkeyi yaşanmaz hale getirmekte ve varlıklı olanlar Kuveyt'i terk etmektedirler.

Dahran'daki araştırma merkezi müdürü Abdullah Dabbag'ın NewYork Times'da çıkan açıklamasına göre, Basra Körfezi'ndeki kirlenme neticesinde 106 tür balık, 180 tür yumuşakçalar ve bölgede yaşayan 450 tür hayvan yaşama savaşı vermektedir. 600 petrol kuyusundan yükselen dumanların komşu ülkelere yayıldığı, ayrıca kükürt gibi kanserojen maddeler ihtiva eden dumanların asit yağmuruna dönüşerek tarımda verimi azalttığı açıklanmaktadır. (M. Necati Özfatura, Kurtlar Sofrasında Ortadoğu, s. 171)

 

Yemin ederim ki bir ateş sizi saracaktır. O ateş bugün Berehut denilen vadide sönük vaziyettedir.

(Kamus Tercemesi, c. 1, s. 550)

Berehut: Bir vadi veyahut bir kuyu adıdır.

 

Hadis-i şerifin ilk kısmında ateş için "sönük bir vaziyettedir" denmektedir. Ateş, yanıcı bir maddenin yanmasıyla meydana gelen bir durum olduğuna göre burada sönük vaziyette bekleyen ateşin kendisi değil, ateşin yakacağı hammaddedir.

Burada toprak altından çıkarılan petrole işaret edilmektedir. Nitekim hadisteki Berehut denilen yer, bir kuyunun adıdır. Bu kuyu petrol kuyusudur. Zamanı gelince bu kuyulardan çıkarılan petrol, yanmaya hazır bir ateş haline gelmektedir.

"O ateş müthiş azap olduğu halde insanları kaplar." O ateş, sadece yanan bir ateş değil, aynı zamanda insanları canından, malından ederek azap içinde, elem-üzüntü içinde bırakacak ve bütün doğayı kirletecek olan bir ateş.

"O ateş insanları, malları yakar bitirir." O ateş bir kısım insanların ölümüne sebep olmaktadır. Bunun yanında malları yakarak, maddi zarara sebebiyet verdiği gibi, tüm çevreyi ve doğayı kirleterek de insanların geçim kaynaklarını yok etmektedir.

"Sekiz gün içinde rüzgar ile bulut gibi uçarak dünyanın her tarafına yayılır." O ateşin, "rüzgar ile bulut gibi uçan" kendisi değil dumanıdır. Burada benzetme yapılarak dumanın bulutlara kadar yükseleceği de anlatılmıştır. Bu duman rüzgarın etkisiyle her yöne doğru yayılmaktadır.

"Geceki sıcağı, gündüzki hararetinden daha şiddetlidir." O ateşin hem gündüz, hem gece devamlı yandığı anlaşılmaktadır.

"O ateş insanların başının üzerinden arşın altına kadar yaklaşarak, yeryüzü ile gökyüzü arasında gökgürültüsü gibi korkunç gürültüsü olur." O ateşin çok yükseklere kadar tırmandığına ve bu ateşten gökgürültüsü gibi pek şiddetli bir gürültü ile patlamalar meydana geldiğine işaret edilmektedir.

"Gökte alışılmış olan kırmızılığın aksine bambaşka bir kızıllık yayılacak." Hadisin bu kısmında, olayın gece vakitlerinde meydana geleceğine işaret edilmiştir. Gece vakti meydana gelen büyük infilakın alevleri çok şiddetli bir aydınlanma yapar. Bu kızıl alevlerin meydana getirdiği kızıl aydınlanma, halkın mutad üzere alışık olduğu kırmızı "tan" aydınlanmasından çok ayrıdır. Çünkü gece vakti böyle gündüz gibi aydınlanma olağanüstü bir olaydır.

 

Tan: Güneş doğarken ve batarken oluşan ve güneşin aydınlatma gücünün zayıflayıp, beyaz ışıktan kırmızı ışık yayar duruma geldiği vakitlerdeki hali.

11) BÜYÜK OLAYLARIN VE HAYRET VERİCİ ŞEYLERİN MEYDANA GELMESİ

 

 

 

Onun zamanında büyük hadiseler vuku bulacak.

(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 27)


 

Onun zamanında nice hayret veren haller zuhur edecektir.

(Mektubat-ı Rabbani, 2/258)

 

Onun zuhur mebdeleri ve mukaddimeleri (çıkış alametleri) Resulullah efendimizin irhasatına* benzer.

(Mektubat-ı Rabbani, 2/258)

Hz. Muhammed (sav)'in doğumundan önce büyük ve olağanüstü olaylar meydana gelmişti. Doğduğu gece yeni bir yıldız doğmuş, ateşe tapan İran padişahlarının sarayının 14 burcu yıkılmış, İran'da 1000 yıldır yanmakta olan Mecusi ateşi sönmüş, Semavi Vadisi sel suları altında kalmış, Save Gölü kurumuştu vs...

Yukarıdaki rivayetlerde işaret edildiği gibi, Mehdi'nin or taya çıkışı da, Peygamber Efendimizinkine benzeyecektir. Onun çıkışı döneminde de büyük ve harika olaylar olacaktır. Son 100 yıldır dünya üzerinde meydana gelen büyük olayların bazıları şöyledir:

 

- Kabe basıldı ve çok sayıda Müslümanın kanı akıtıldı.

- 2500 yıllık İran şahlığı yıkıldı ve İran Şahı Rıza Pehlevi öldü.

- Hindistan'ın Bombay kentinde bir fabrikadan sızan gaz 20.000 kişinin ölümüne yol açtı.

- İki Müslüman ülke olan İran ve Irak arasında 8 yıl sürecek bir savaş başladı.

- Ruslar, Afganistan'ı işgal etti.

- Mexico City şiddetli bir depremle yerle bir oldu.

- Kuzey Kolombiya'daki Nevada Del Ruiz yanardağı 400 yıldır ilk kez patladı. Eriyen kar ve buzun oluşturduğu çamur yüzünden Armero kenti haritadan silindi. 20.000 kişi öldü.

- Bangladeş'teki sel 25.000 kişinin ölümüne sebep oldu.

- Hıristiyanlığın merkezi Roma'yı sular bastı.

- 1986'da Çin'de tarihinin en büyük orman yangını oldu.

- Hindistan Başkanı Gandi, Mısır Devlet başkanı Enver Sedat, İsveç Başbakanı Olof Palme öldürüldü.

- Papa II. Jean Paul vuruldu.

- 1980 yılı başlarında ilk AIDS vakaları tespit edildi. Şu ana kadar on binlerce kişinin ölümüne sebep olan bu hastalığa "Çağın Vebası" ismi verildi. AIDS, 1960'larda Amerika'da başlayan ve her çeşit cinsel serbestliği getirmiş olan "Seks Devrimi"ni sona erdirdi.

- 1986'da uzay mekiği Challenger fırlatılışından sonra infilak etti.

- 26 Nisan 1986'da Ukrayna'daki Çernobil Nükleer Santralında şimdiye kadar görülen en büyük nükleer kaza meydana geldi. Birçok Avrupa ülkesi yayılan radyasyondan etkilendi.

- Ozon tabakasının delinmesi Dünya iklimi üzerinde çok olumsuz etkiler bıraktı.

- Sovyetler Birliği yıkıldı ve Gorbaçov'la birlikte Bağımsız Devletler ortaya çıktı.

- Irak'ın Kuveyt'i ilhak etmesinden sonra yıllarca sürecek olan Körfez Savaşı başladı.

- Ermenistan'daki depremde kent harabeye dönüştü. 500.000 kişi evini terk ederken, ölü sayısı 40.000'i aştı.

- 1989 yılında Çin'de komünist bölükler tanklarla öğrencilerin üzerine yürüdü, Tiananmen meydanında 2000 öğrenci öldü.

- Soğuk Savaşın sembolü olan Berlin Duvarı inşasından tam 28 yıl sonra yıkıldı.

- 1990 yılında Kabe'deki tüneldeki izdihamda 1400'den fazla hacı hayatını yitirdi.

- 1991 yılında Bangladeş'te meydana gelen sellerin sonrasında 120.000'in üstünde kişi öldü, milyonlarca kişi evsiz kaldı.

- Son 20 yıldır Amerika'da fırtınalar, kasırgalar, hortumlar ve seller durmak bilmedi. Binlerce insan öldü, milyonlarcası evini terk etti ve zarar her seferinde milyar dolarlarla ölçüldü.

- Bosna ve Kosova'daki katliamda yüz binlerce Müslüman öldürüldü ve yüz binlercesi yurtlarından çıkarıldı.

- Ebola virüsü on binlerce kişinin ölümüne sebep oldu.

- El Nino tüm dünya ülkelerine çok büyük felaketler getirdi.

- 19 Ekim 1987'de Londra Borsası çöktü. Yaşanan büyük panik sonucunda 50 milyar sterlinlik değer kaybı yaşandı.

- 19 Nisan 1995'de ABD'nin Oklahoma kentindeki Federal Binaya yapılan bombalı saldırıda 168 kişi öldü.

- 22 Mart 1997'de Hale-Bopp kuyruklu yıldızı, saatte 160 km. hızla Dünya'nın 195 milyon km. yakınından geçti. Çıplak gözle izlenebilen Hale-Bopp'un geçişi, tüm dünyada milyonlarca kişi tarafından büyük bir ilgiyle karşılandı.

- 10 Mayıs 1997'de İran'daki 7.1 şiddetindeki depremde 1500 kişi öldü.

- 4 Şubat 1998'de Afganistan'daki 6.1 şiddetindeki depremde 5 bin kişi hayatını kaybetti.

- 25 Ocak 1999'de Kolombiya'daki 6 şiddetindeki depremde 1171 kişi hayatını kaybetti.

- 21 Eylül 1999'da Tayvan'daki 7.6 şiddetindeki depremle 2100'den fazla kişi hayatını kaybetti.

- 11 Eylül 2001'de ABD'ye, tarihin en büyük terörist saldırısı düzenlendi: İki yolcu uçağı, sabah mesaisinin başladığı saatlerde 18 dakika arayla New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin bulunduğu iki gökdeleni vurdu. Saldırıda beş binin üzerinde insan öldü.

- Hindistan'da büyüklüğü 7.9 olan bir deprem meydana geldi ve binlerce kişi yaşamını yitirdi.

- Avrupa'da yaşanan aşırı sıcaklar 10 binlerce insanın ölümüne neden oldu.

- 60.000 senede bir gerçekleşen bir olay meydana geldi ve Mars gezegeni Dünya'ya en yakın konuma geldi.

- 17 Ocak 2002 tarihinde Kongo’daki Nyiragongo Yanardağı patladı. Olayda 100 kişi öldü

- 15 Kasım 2003, İstanbul Şişhane’deki Neve Şalom Sinagogu ile Şişli’deki Beth İsrail Sinagogu’na intihar saldırıları düzenlendi. Sinagoglardaki ayin sırasında bomba yüklü iki ayrı kamyonetin intihar eylemcilerince havaya uçurulmasıyla gerçekleştirilen saldırılarda 25 kişi öldü, 262 kişi yaralandı.

- Kasım 2003'te dünyanın en kurak bölgelerinden olan Mekke'de meydana gelen sel felaketinde 12 kişi yaşamını yitirdi.

- 20 Mart 2003, ABD’nin hala devam eden Irak operasyonu, Bağdat’ı bombardıman ile başladı.

- 20 Kasım 2003, İstanbul’da yine kamyonetli ikiz intihar saldırıları düzenlendi. Levent’teki HSBC Bankası Genel Müdürlüğü ve Beyoğlu’ndaki İngiltere Başkonsolosluğu’na yapılan saldırılarda 33 kişi öldü, 450 kişi yaralandı. Çok büyük maddi hasar gerçekleşti.

- 26 Şubat 2004 tarihinde Moskova metrosunda meydana gelen intihar saldırısında yaklaşık 40 kişi hayatını yitirdi.

- 12 Mart 2004, İspanya'nın başkenti Madrid'in merkezinde 3 ayrı tren istasyonuna düzenlenen bombalı saldırılarda yaklaşık 200 kişi hayatını yitirdi. Saldırılarda binden fazla kişi yaralandı.

- 3 Eylül 2004, Kuzey Osetya’da yüzlerce kişinin rehin tutulduğu okul binasına Rus güçleri tarafından operasyon düzenlendi. Çoğu çocuk en az 150 kişi öldü, 560 rehine yaralı olarak kurtarıldı.

- Güney Asya’da 26 Aralık 2004 tarihinde 9.0 büyüklüğünde bir deprem ve ardından çok büyük bir tsunami gerçekleşti. Kaybolan hayatların sayısı ölü ve kayıplarla birlikte 288 bir olarak ifade ediliyor.

- 2 Nisan 2005 tarihinde Papa II. Jean Paul hayatını yitirdi.

- 7 Temmuz 2005 tarihinde, İngiltere’nin başkenti Londra, 2. Dünya Savaşı’ndan beri şehri vuran en büyük saldırıyla sarsıldı. Metro ve otobüslere eşzamanlı olarak düzenlenen dört saldırı sonucunda 50’den fazla kişi öldü, yaklaşık 700 kişi yaralandı. 21 Temmuz’da yine dört ayrı eşzamanlı bombalı saldırı girişiminde bulunuldu.

 

 


2500 yıllık İran şahlığı yıkıldı. İran Şahı Rıza Pehlevi öldü.


İki Müslüman ülke, İran ve Irak arasında savaş başladı.


Mexico City şiddetli bir depremle yerle bir oldu.

Hindistan Başkanı Gandi, Mısır Devlet başkanı Enver Sedat, İsveç Başbakanı Palme öldürüldü.

Ruslar Aganistan'ı işgal ettiler.


Uzay mekiği Challenger 1986 yılında fırlatılışından hemen sonra infilak etti.


1986'da Ukrayna'daki Çernobil Nükleer Santralında şimdiye kadar görülen en büyük nükleer kaza meydana geldi.
Ozon tabakasının delinmesi mevsimleri olumsuz yönde etkiledi.

Sovyetler Birliği yıkıldı. Bağımsız Devletler ortaya çıktı.

Bosna ve Kosova'da yapılan katliamda binlerce Müslüman öldürüldü ve yüzbinlercesi yurtlarından çıkarıldı.

El Nino tüm dünyü üzerinde çok büyük iklim değişikliklerine sebep oldu.


Papa II. Jean Paul
vuruldu.

Ebola virüsü binlerce kişinin ölümüne sebep oldu.

1980 yılı başlarında ilk AIDS vakaları tespit edildi. Şu ana kadar on binlerce kişinin ölümüne sebep olan bu hastalığa "Çağın Vebası" ismi verildi. AIDS 1960'larda Amerika'da başlayan ve her çeşit cinsel serbestliği getirmiş olan "Seks Devrimi"ni sona erdirdi.

 

Amerika'da son 20 yıldır hortum, kasırga ve seller milyonlarca dolarlık zarara yol açtı.


ABD'nin New York ve Washington şehirlerine tarihin en büyük terörist saldırısı düzenlendi.



12) GÜNEŞ'TEN BİR ALAMETİN BELİRMESİ

 

 

O, (Mehdi), Güneş'ten bir alamet belirinceye kadar gelmeyecektir.

(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 47)


 

Güneş alamet olarak doğmadıkça Mehdi çıkmayacaktır.

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 33)

Güneş'te belirecek olan bu alamet, 20. yüzyılda görülen büyük patlama olabilir.



GÜNEŞ TUTULMASI

11 Ağustos 1999 yılında gerçekleşen Güneş tutulması yüzyılımızın son tam Güneş tutulmasıdır. İlk kez bu kadar çok insan Güneş tutulmasını, hem de bu kadar uzun bir süre izleyebilmiş, inceleme fırsatı elde etmiştir. Bu tutulmada dikkat çeken bir nokta da Türkiye'nin de bu tam tutulmanın en iyi izlendiği ülkelerden birisi olmasıdır. Bartın'dan Silopi'ye kadar, yaklaşık olarak 12 şehir ve 100 ilçe tutulmayı gözleyebilmiştir.

Bu kadar işaretin birarada ve çok kısa bir zaman dilimi içinde art arda gerçekleşmiş olması elbette tesadüf değildir. Bu işaretler Allah'ın inanan kullarına birer müjdesidir.

KİTAB-I MUKADDES'TE AHİR ZAMAN

Kitabın buraya kadar olan bölümünde Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ahir zaman ile ilgili verilen bilgileri gördük. Buradan da anlaşıldığı gibi ahir zaman ile ilgili olarak elimizde İslami kaynaklara ait çok sayıda bilgi mevcuttur. Bu durumda karşımıza şöyle bir soru çıkmaktadır: Acaba İslamiyet'ten önceki hak dinlerin kaynaklarında ahir zaman konusu belirtilmiş olabilir mi? Allah, ahir zamandaki olaylarla ilgili Peygamberimiz (sav)'den önceki elçilere de bazı haberler vermiş olabilir mi? Elbette bu mümkündür. Tevrat ve İncil'in içinde ahir zamanla ilgili söylenmiş sözlerin olması muhtemeldir.

Tevrat ve İncil her ne kadar tahrif edilmişse de, bu kitaplarda yer alan açıklamalardan Peygamberimiz (sav)'in sahih hadislerine ve Kuran ayetlerine uygun olanların, orijinal olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Nitekim Kitab-ı Mukaddes'teki açıklamalar incelendiğinde ahir zamana yönelik işaretler bulunduğu, ve üstelik bu işaretlerin İslami kaynaklarla arasında birçok paralelliklerin mevcut olduğu dikkat çekmektedir. Söz konusu açıklamaların bazıları şunlardır:

• İNCİL'DE AHİR ZAMAN ALAMETLERİ

İncil'de ahir zamanın en belirgin özelliği Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne gelişidir. Hz. İsa'nın gelişinden önce gerçekleşecek olaylar hakkında bildirilmiş birçok belirti vardır. Bu belirtilerin kimi çeşitli zamanlarda meydana gelmiş olabilir. Ancak söz konusu belirtilerin yani ahir zamanla ilgili bildirilenlerin hepsinin birarada olması Hz. İsa'nın geleceği zamanın yaklaştığının alameti sayılmaktadır.

Daha önceden gördüğümüz gibi İslam kaynaklarına göre Mehdi'nin, günümüzde İslam ahlakının yeryüzü hakimiyetine yönelik çalışmalarına başlamış olması gerekmektedir. Mehdi, Hz. İsa'ya zemin hazırlayacağına ve Hz. İsa gelince de birlikte hareket edeceklerine göre, Hz. İsa'nın çıkışı da yakın zamanda olacaktır.

Ahir zaman alametleri konusunda İncil ve İslami kaynaklar birçok açıdan benzerlikler göstermektedir. Bu benzerliklerin başında Hz. İsa'nın çıkış alametleri gelmektedir. Hz. İsa'nın gelişinden önceki alametler hakkında İncil'de şöyle yazmaktadır:

Size şimdiden, bunlar olmadan önce söylüyorum ki, bunlar olunca benim O olduğuma inanasınız. (Yuhanna 13:19)

İsa, Zeytin dağında otururken öğrencileri yalnız olarak yanına geldiler. "Söyle bize" dediler, "bu dediklerin ne zaman olacak, senin gelişini ve çağın bitimini gösteren belirti ne olacak?" İsa onlara şu karşılığı verdi: "Sakın kimse sizi saptırmasın! Birçokları, `Mesih benim' diyerek benim adımla gelecek, birçok kişiyi saptıracaklar. Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. Korkmayın sakın! Bunların olması gerek, ama bu daha son demek değildir. Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak; yer yer kıtlıklar, depremler olacak. Bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır. "O zaman sizi sıkıntıya sokacaklar ve öldürecekler. Benim adımdan ötürü tüm uluslar sizden nefret edecek. O zaman birçok kişi imandan sapacak, birbirlerini ele verecek ve birbirlerinden nefret edecekler. Birçok sahte peygamber türeyecek ve bunlar birçok kişiyi saptıracak. Kötülüklerin çoğalmasından ötürü birçoklarının sevgisi soğuyacak. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. Göksel Egemenliğin bu müjdesi tüm uluslara bir tanıklık olmak üzere bütün dünyada duyurulacak, ve son o zaman gelecektir. (Matta Bap 24/3-14)

• SAVAŞLARIN ÇOĞALMASI:

Peygamberimizin Mehdi'nin çıkış alameti olarak işaret ettiği "Dünya hercü-merc içinde kalacaktır" hadisinin bir benzerini İncil'de de görüyoruz.

"Savaş ve isyan haberleri duyunca telaşlanmayın. Önce bunların olması gerek. Ama son hemen gelmez." Sonra onlara şöyle dedi: "Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak." (Luka 21:9-10)

Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. Korkmayın sakın! Bunların olması gerek, ama bu daha son demek değildir. Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak... (Matta 24:6-7)

 

• FIRAT'IN SUYUNUN KURUMASI, İNSANLARI YAKAN ATEŞ VE DUMAN

Altıncı melek elindeki tası Fırat ırmağı üzerine boşaltınca ırmağın suları kuruyuverdi. Böylece doğudan gelen kralların orduları engellenmeksizin ilerleyebildiler. O sırada Ejder'in, Çanavar'ın ve Yalancı peygamberin ağzından, kurbağa kılığına girmiş üç tane kötü ruhun çıktığını gördüm Mucizeler yaratan bu kötü ruhlar, yeryüzünde hüküm süren bütün krallara giderek onları savaşa çağırdılar. Gücü sınırsız olan Tanrı'nın büyük gününde... bu kralları İbranice Armagedon (Megiddo Dağı) denilen yere topladılar. (Vahiy 16:12-16)

Toplanan atlıların sayısı 200 milyon idi... İnsanlığın üçte biri bunların ağızlarından çıkan kükürtlü ateş ve boğucu dumanla öldürüldüler. (Vahiy 9:16-18)

Yukarıdaki İncil açıklamalarında Fırat'ın sularının kuruyacağı, Armagedon denilen yerde büyük bir savaş çıkacağı, ateş ve dumanla insanların çoğunun öleceği anlatılmaktadır. Bu alametler Peygamberimizin hadislerinde de mevcuttur. Fırat'ın suyunun kesilmesi, doğudan çıkan ve insanları yakan bir ateşin olması ve duman; bunların her biri Peygamberimizin ahir zamanla ilgili söylediği alametlerden örneklerdir.

• DOĞA OLAYLARI (KITLIKLAR, DEPREMLER):

Yeryüzünde olağanüstü doğa olaylarının gerçekleşeceğini önceki bölümlerde ayrıntılı olarak incelemiştik. Bu belirtilerin benzerleri Matta ve Luka İncillerinde de yer almaktadır. Buna iki örnek şöyledir:

... Yer yer kıtlıklar, depremler olacak. Bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır. (Matta 24:7-8)

Dünyanın üzerine gelecek felaketleri bekleyen insanlar korkudan bayılacak. Çünkü göksel güçler sarsılacak. (Luka 21:26)

Yeryüzündeki olağanüstü doğa olaylarının yanısıra gökyüzünde de bazı alametlere işaret edilmektedir. Nitekim önceki sayfalarda gök cisimleri ile ilgili olan bazı alametlere yer vermiştik.

İncil'de de ahir zamanda gökte olağanüstü olayların gerçekleşeceğinden bahsedilmektedir: Bunlardan bir tanesinde şu ifadeler yer almaktadır:

Şiddetli depremler, yer yer kıtlıklar ve salgın hastalıklar, korkunç olaylar ve gökte olağanüstü belirtiler olacak. (Luka 21:11)

 

• GÜNEŞ, AY VE YILDIZLARDA BELİRTİLER GÖRÜLECEK

Ramazan Ayı'nda Güneş ve Ay tutulmasının gerçekleşeceği Halley ve Hale Bob kuyruklu yıldızlarının dünyanın yakınlarından geçeceği ve bu geçişlerdeki ilginç noktaları hadislerle bağlantılı olarak açıklamıştık. İncil'de gökyüzündeki bu olayların, ahir zamanın habercisi olduğu belirtiliyor:

Güneş'te, Ay'da ve yıldızlarda belirtiler görülecek. Yeryüzünde uluslar denizin ve dalgaların uğultusundan şaşkına dönecek, dehşete düşecekler. Dünyanın üzerine gelecek felaketleri bekleyen insanlar korkudan bayılacak. Çünkü göksel güçler sarsılacak. (Luka 21:25-26)

O günlerin sıkıntısından hemen sonra, `Güneş kararacak, Ay ışığını vermez olacak, yıldızlar gökten düşecek ve göksel güçler sarsılacak.' (Matta 24:29)

 

• KÖTÜLÜKLERİN ARTMASI

İnsanlardaki ahlak bozukluğu ve bununla bağlantılı olarak insanlar arasındaki sevgi ve saygının ortadan kalkması ahir zaman alametlerinin arasında gösterilmektedir. İncil'de de bu alametler haber verilmektedir:

O zaman birçok kişi imandan sapacak, birbirlerini ele verecek ve birbirlerinden nefret edecekler... Kötülüklerin çoğalmasından ötürü birçoklarının sevgisi soğuyacak. (Matta 24: 10, 12)

 

• DİN DIŞI YAŞANTI YAYGIN OLACAK

Dinin insanların yaşantısında belirleyici rol oynamaması ahir zamanın bir diğer alameti olarak gösterilmektedir:

Çünkü öyle bir zaman gelecek ki, sağlam öğretiye dayanamayacaklar. Kulaklarını okşayan sözler dinleyebilmek için çevrelerine, kendi arzularına uygun öğretmenler toplayacaklar. Kulaklarını gerçeğin sesine tıkayacak, dönüp efsanelere dalacaklar. (II.Timoteyus 3-4)

İmandan dönüş Ruh açıkça diyor ki, sonraki zamanlarda bazıları imandan dönecek. (I.Temoteyus 4:1)

Şunu bil ki, son günlerde çetin anlar olacaktır. İnsanlar, kendilerini seven, para düşkünü, övüngen, kibirli, küfürbaz, anne baba sözü dinlemez, nankör, kutsallıktan ve sevgiden yoksun, uzlaşmaz, iftiracı, özünü denetleyemeyen, azgın ve iyilik düşmanı olacaklar. Hain, aceleci, kendini beğenmiş, Tanrı'dan çok eğlenceyi seven, Tanrı yolundaymış gibi görünüp bu yolun gücünü inkâr edenler olacaklar. Böylelerinden uzak dur. (II.Timoteas 3:1-5)

Nuh'un günlerinde nasıl olduysa, İnsanoğlu'nun gelişinde de öyle olacak. Nuh'un gemiye bindiği güne dek, tufandan önceki günlerde insanlar yiyip içiyor, evlenip evlendiriliyorlardı. Tufan gelinceye, hepsini süpürüp götürünceye dek başlarına geleceklerden habersizdiler. İnsanoğlu'nun gelişi de öyle olacak. (Matta 24:37-38)

 

• İNANANLARA BASKILAR

Dünyanın birçok bölgesinde insanlar "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için, olası bir tehlike olarak görülmekte ve bu yüzden baskılara maruz kalmaktadırlar. İncil'de inanan insanları bekleyen bu tehlike şöyle haber verilmektedir:

O zaman sizi sıkıntıya sokacaklar ve öldürecekler. Benim adımdan ötürü tüm uluslar sizden nefret edecek. (Matta 24:9)

Luka İncili'nde yer alan başka bir açıklamada inananları bekleyen baskı ve işkencenin boyutları şöyle anlatılıyor:

Ama bütün bu olaylardan önce sizi yakalayıp zulmedecekler. Sizi havralara teslim edecek, zindanlara atacaklar. Benim adımdan ötürü kralların ve valilerin önüne çıkarılacaksınız... Anne babalarınız, kardeşleriniz, akraba ve dostlarınız bile sizi ele verecek ve bazılarınızı öldürtecekler... Dayanmakla canlarınızı kazanacaksınız.. (Luka 21:12,16,19)

 

• ZENGİNLERİN SERVETLERİ ARTACAK

Ahir zamanda fakirlik, kıtlık yaşanırken, bir yandan da zenginlerin malları ve servetleri artacak. Yani az olan zengin kesim daha da zenginleşecek ve diğer insanlarla aralarında uçurum meydana gelecek:

Zenginlere uyarı! Dinleyin şimdi ey zenginler, başınıza gelecek felaketlerden ötürü feryat ederek ağlayın. Servetiniz çürümüş, giysinizi güve yemiştir. Altınlarınız, gümüşleriniz pas tutmuştur. Bunların pası size karşı tanıklık edecek, etinizi ateş gibi yiyecektir. Son günlerde servetinize servet kattınız. (Yakup'un Mektubu, 5:1-3)

• YALANCI PEYGAMBERLER ÇIKACAK, BİRÇOĞU MESİH OLDUĞUNU İLAN EDECEK

Ahir zamanda Hz. İsa olduğunu iddia eden birçok insan çıkacak ve bazı insanlar açıkça peygamberliklerini ilan edeceklerdir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Mehdi'nin çıkış alameti olarak gösterilen sahte Mesih'lerin çıkışı İncil'de de bulunmaktadır:

Birçokları, `Mesih benim' diyerek benim adımla gelecek, birçok kişiyi saptıracaklar. (Matta 24: 5)

Eğer o zaman biri size, `İşte Mesih burada', ya da `İşte şurada' derse, inanmayın. Çünkü sahte mesihler, sahte peygamberler türeyecek; bunlar büyük mucizeler ve harikalar yaratacaklar. Öyle ki, ellerinden gelse, seçilmiş olanları bile saptıracaklar. İşte size önceden söylemiş bulunuyorum. (Matta 24: 23-25)

Birçok sahte peygamber türeyecek ve bunlar birçok kişiyi saptıracak. (Matta 24:11)

İsa, "Sakın sizi saptırmasınlar" dedi. "Birçokları, `Ben O'yum' ve `Zaman yaklaştı' diyerek benim adımla gelecekler. Onların ardından gitmeyin. (Luka 21:8)

• SON GÜNLERDE BÜYÜK SIKINTILAR YAŞANACAK VE KARIŞIKLIKLAR OLACAK

Çünkü o günlerde öyle korkunç bir sıkıntı olacak ki, dünyanın başlangıcından bu yana böylesi olmamış, ondan sonra da olmayacaktır. O günler kısaltılmamış olsaydı, hiç kimse kurtulamazdı. Ama seçilmiş olanlar uğruna o günler kısaltılacak. (Matta 24: 6, 21-22)

Daniel peygamberin sözünü ettiği yıkıcı iğrenç şeyin kutsal yerde dikildiğini gördüğünüz zaman Yahudiye'de olanlar dağlara kaçsın. Çünkü o günlerde öyle korkunç bir sıkıntı olacak ki, dünyanın başlangıcından bu yana böylesi olmamış, ondan sonra da olmayacaktır. (Matta 24:15,21)

HZ. İSA'NIN İKİNCİ KEZ YERYÜZÜNE GELİŞİ

Daha önce de değindiğimiz gibi, Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne gelişi konusu İncil'in en temel konularından biridir. İncil'de, insanlar, Hz. İsa'nın hayatından örnekler verilerek eğitilmeye çalışılır; bir yandan da sık sık İsa Peygamberin tekrar geleceği haber verilmekte ve tüm inananlar böylesine büyük bir olay karşısında hazırlıklı olmaya davet edilmektedir.

Hz. İsa'nın gelişi ile ilgili bazı İncil açıklamaları şöyledir:

"O zaman İnsanoğlu'nun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, İnsanoğlu'nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler. (Matta 24:30)

İsa bunları söyledikten sonra, onların gözleri önünde yukarı alındı. Bir bulut O'nu alıp gözlerinin önünden uzaklaştırdı."Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz?" diye sordular. "Sizden göğe alınan bu İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir. " (Elçilerin İşleri 1:9)

Bu arada, mübarek ümidimizin gerçekleşmesini, ulu Tanrı ve Kurtarıcımız İsa Mesih'in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz. (Pavlus'un Titus'a Mektubu, 2:13)

Bütün bunlar, Rab İsa alev alev yanan ateş içinde güçlü melekleriyle gökten gelip göründüğü zaman olacak. Rabbimiz İsa, Tanrı'yı tanımayanları ve kendisiyle ilgili müjdeye uymayanları cezalandıracak. (2.Selaniklilere 1:7-8)

İkinci kez, günah yüklenmek için değil, kurtuluş getirmek için kendisini bekleyenlere görünecektir. (İbraniler 9:28)

İşte, bulutlarla geliyor! Her göz O'nu görecek... (Esinleme 1:7)

"Bunun için size, `İşte Mesih çölde' derlerse gitmeyin. `Bakın, iç odalarda' derlerse inanmayın. Çünkü İnsanoğlu'nun gelişi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek gibi olacaktır. (Matta 24:26-27)

İsa, "Söylediğin gibidir" karşılığını verdi. "Üstelik size şunu söyleyeyim, bundan sonra İnsanoğlu'nun, kudretli Olan'ın sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz." (Matta 26:64)

Şüphesiz o (İsa), kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya
kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur.
(Zuhruf Suresi, 61)

AHİR ZAMAN VE DABBETÜ'L-ARZ

 

O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim
ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
(Neml Suresi, 82)


KURAN'DA AHİR ZAMAN

 

Hükmü kıyamete kadar geçerli olan Kuran müminlerin hayatının tüm alanlarını kapsayan, her hükmün eksiksiz yer aldığı Allah'ın eşsiz kitabıdır. Kuran'ın en büyük mucizelerinden biri, ilk vahyin inmesinden bu yana, her asırda yaşayan tüm Müslümanların onda kendi çağlarına bakan bir yön, bir işaret bulabilmeleridir. Kuran'da ahir zaman konusuna da işari olarak değinilmiştir. Özellikle peygamber kıssalarında ahir zamana bakan işari manada ayetler bulunmaktadır. Bu kıssalar üzerinde düşünüldüğünde günümüzdeki olaylara işaret eden çok önemli sırlar bulmak mümkündür. Allah müminleri kıssalar üzerinde düşünmeye teşvik eder:

 

Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kuran) düzüp uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin çeşitli biçimlerde açıklaması ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir. (Yusuf Suresi, 111)

Kuran her asra hükmeden bir kitaptır ve ayetlerin birçoğunda birden fazla anlam yüklü olabilmektedir. Ayetlerdeki işaretler de bunun açık delillerindendir. Kuran'da, Peygamberimiz (sav) döneminde yaşanan olaylar, türlü gelişmelere anlatıldığı gibi, ahir zamandaki olaylar da haber verilmektedir.

Ayetlerde Peygamberimiz (sav) döneminde müminlerin yaptıkları mücadele, adaletli uygulamalar ve yaşantıları bildirilirken, aynı zamanda tüm asırlara yönelik öğütlerde de bulunulmaktadır. Her bir ayet, dikkatli okuyanlar için yüklü anlamlar içermekte, ayetlerde insanların ihtiyaç duydukları herşey açıklanmaktadır.

Bir ayette Kuran'ın bu özelliği "... Biz Kitabı sana, herşeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik." (Nahl Suresi, 89) şeklinde bildirilir. Bediüzzaman Said Nursi'nin "Kur'an-ı Hakîm, hakikî ilimleri havi (içeren, ihtiva eden) bir kitab-ı mukaddestir. Ve bütün asırlarda, insanların umum tabakalarına hitab eden, ezelî bir hutbedir." (Konferans, 11) şeklindeki sözlerinde de Kuran ile her asırdaki insanlara hitap edildiğine dikkat çekilmektedir.

Pek çok ayette de Kuran'daki örnekler üzerinde düşünmemiz ve onlardan ibretler çıkarmamız öğütlenmektedir. Bunlardan birkaçında Allah şöyle buyurmaktadır:

Andolsun, bu Kuran'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 89)

Andolsun, Biz bu Kur'an'da, belki öğüt alıp-düşünürler diye, insanlar için her bir örnekten verdik. (Zümer Suresi, 27)

İslam ahlakının dünyaya hakim olması, Peygamber Efendimizin vefatından sonra kıyamete kadar gerçekleşecek olan ahir zaman alametlerinin en önemlilerinden biridir. Mehdi ise, bu hakimiyetin başından sonuna kadar en önemli şahsiyetidir.

Kuran-ı Kerim'de, ahir zaman, Mehdi ve Kuran ahlakının dünyada hakim olması hakkında pek çok işari manada ayet bulunmaktadır. Kuran'da Müslümanların İslam ahlakını yeryüzünde hakim kılacaklarının haber verildiği ayetlerden birisi Nur Suresi'ndedir:

Allah içinizden iman edenlere ve salih amelde bulunanlara vadetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)

Peygamber Efendimizin, Mehdiyet konusuna Kuran'da işaret olduğunu bildiren çeşitli hadisleri de vardır.

 

Mehdi tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman gibi dünyaya hükmedecektir.

(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 29)

 

 

Görüldüğü gibi bu hadis, Kuran'da yer alan Hz. Zülkarneyn ve Hz. Süleyman kıssalarını, Mehdi konusuyla bağlantılı olarak incelememize işaret etmektedir.

Aşağıdaki hadislerle de Kehf ve Talut kıssalarında ahir zamana bakan çok önemli işaretler olduğu haber verilmektedir. Peygamber Efendimiz, ahir zaman ve Mehdi ile ilgili hadislerini çok çeşitli şekillerde anlatabilirdi. Ancak burada verilen örneklerde de görüldüğü gibi özellikle Kuran kıssalarıyla bağlantı kurarak anlatması, söylediğimiz meseleye çok kuvvetli bir delil teşkil etmektedir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

 

Ashab-ı Kehf, Mehdi'nin yardımcıları olacaktır.

(Kitab ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, s. 59)

 

Mehdi'nin yardımcılarının sayısı Talut ile nehri geçenler kadardır.

(Kitab ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 57)

 

Bu bakış açısıyla incelendiğinde Kuran'da İslam ahlakının yeryüzüne hakim olacağı bir dönemin varlığına işaret eden birçok ayet olduğu görülmektedir. İçinde bulunduğumuz ahir zamana işari manada bakan ayetlerden bazılarında Allah şöyle buyurmaktadır:

Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz. (Kasas Suresi, 5)

Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz. (Araf Suresi, 94)

Andolsun, senden önceki ümmetlere (peygamberler) gönderdik de onları dayanılmaz zorluk (yoksulluk) ve sıkıntılarla çeviriverdik. Umulur ki yalvarırlar diye. (Enam Suresi, 42)

Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)

İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine taddırmaktadır. (Rum Suresi, 41)

Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük etti, böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak, ona açlık ve korku elbisesini tattırdı. (Nahl Suresi, 112)

Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır. (Bakara Suresi, 214)

Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz (kılma duyarlılığın)ı kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp-uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. (Meryem Suresi, 59)

Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır... (Taha Suresi, 124)

Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, Biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik. (Araf Suresi, 96)

Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu-günahkarlardı. (Hud Suresi, 116)

O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez. (Bakara Suresi, 205)

 

Gerçekten sen, gönderilen (elçi)lerdensin. Dosdoğru bir yol üzerinde(sin). (Yasin Suresi, 3-4)

Kitap ehlinden ve müşriklerden inkar edenler, kendilerine apaçık bir delil gelinceye kadar, (bulundukları durumdan) kopup-ayrılacak değillerdi. (O delil de) Allah'tan gönderilmiş bir elçi (ki,) tertemiz sahifeleri okumaktadır; onların içinde dosdoğru 'yazılı-hükümler' vardır. (Beyyine Suresi, 1-3)

İçlerinden bir adama: "İnsanları uyar ve iman edenlere, muhakkak kendileri için Rableri katında 'gerçek bir makam' olduğunu müjde ver" diye vahyetmemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? İnkar edenler: "Gerçekten bu, açıkça bir büyücüdür" dediler. (Yunus Suresi, 2)

Her ümmetin bir resulü vardır. Onlara resulleri geldiği zaman, aralarında adaletle hüküm verilir ve onlar zulme uğratılmazlar. (Yunus Suresi, 47)

Müşrikler istemese de o dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur. (Tevbe Suresi, 33)

Ki O, elçilerini hidayetle ve hak din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter. (Fetih Suresi, 28)

Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Al-i İmran Suresi, 104)

Doğruyu getiren ve doğrulayanlara gelince; işte onlar muttaki (takva sahibi) olanlardır. (Zümer Suresi, 33)

 

 

 

 

Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) Kendisi'nin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu,' Allah yolunda cehd eden (çaba harcayan) ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (Maide Suresi, 54)

Ve onların içinden, sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola iletip-yönelten önderler kıldık; onlar Bizim ayetlerimize kesin bilgiyle inanıyorlardı. (Secde Suresi, 24)

Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz ordan inin. Artık size Benden bir yol gösterici gelecektir; kim Benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz." (Taha Suresi, 123)

Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir. (Enfal Suresi, 39)

İnkar edenlere de ki: "Yakında yenilgiye uğratılacaksınız ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz." Ne kötü yataktır o. (Al-i İmran Suresi, 12)

Bizim uğrumuzda cehd edenlere (çaba harcayanlara), şüphesiz yollarımızı gösteririz. Gerçekten Allah, ihsan edenlerle beraberdir. (Ankebut Suresi, 69)

Musa kavmine: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir." dedi. Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık." (Musa:) "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek" dedi. (Araf Suresi, 128-129)

O, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı gerçekleştirmek ve batılı geçersiz kılmak için (böyle istiyordu.) (Enfal Suresi,

Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi, 18)

De ki: "Şüphesiz Rabbim hakkı (batılın yerine veya dilediği kimsenin kalbine) koyar. O, gaybleri bilendir. De ki: "Hak geldi; batıl ise ne (bir şey) ortaya çıkarabilir, ne geri getirebilir." (Sebe Suresi, 48-49)

De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur. (İsra Suresi, 81)

Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor. (Tevbe Suresi, 32)

Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)

Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. (Saff Suresi,

Sonra Biz, elçilerimizi ve iman edenleri böyle kurtarırız; mü'minleri kurtarmamız Bizim üzerimize bir haktır. (Yunus Suresi, 103)

Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkar edenlerin velileri ise tağut'tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır. (Bakara Suresi, 257)

Dediler ki: "Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve konumumuzdan) çekilip-kopartılırız." Oysa Biz onları, Kendi katımızdan bir rızık olarak herşeyin ürününün aktarılıp toplandığı, güvenli bir harem'de yerleşik kılmadık mı? Fakat onların çoğu bilmiyorlar. (Kasas Suresi, 57)

İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun refah içinde şımarıp azan önde gelenleri (şöyle) demişlerdir: 'Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz'(O peygamberlerden her biri şöyle) Demiştir: 'Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı? Onlar da demişlerdi ki: 'Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız'. (Zuhruf Suresi, 23-24)

Gönderilmişlere selam olsun. (Saffat Suresi, 181)

İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; onları sana bir hak olarak okuyoruz. Sen de gönderilen elçilerdensin. (Bakara Suresi, 252)

... Her nerede olursanız, Allah sizleri biraraya getirecektir. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Bakara Suresi, 148)

Ve derlerdi ki: "Biz, ünlenmiş bir şair için ilahlarımızı terk mi edeceğiz?" Hayır, o, hakkı getirmiş ve gönderilen (elçi)leri de doğrulamıştı. (Saffat Suresi, 36-37)

Andolsun, gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir: Gerçekten onlar, muhakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır. Ve hiç şüphesiz; Bizim ordularımız, üstün gelecek olanlar onlardır. (Saffat Suresi, 171-173)

Andolsun senden önce de elçiler yalanlandı; onlara, yardımımız gelinceye kadar yalanlandıkları ve eziyete uğratıldıkları şeye sabrettiler. Allah'ın sözlerini (va'dlerini) değiştirebilecek yoktur. Andolsun, gönderilenlerin haberlerinden bir bölümü sana da geldi. (Enam Suresi, 34)

Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile. (Saff Suresi, 9)

Allah içinizden iman edenlere ve salih amelde bulunanlara vaadetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir... (Nur Suresi, 55)

Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman, ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr Suresi, 1-3)

Andolsun, biz Zikir'den sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık. (Enbiya Suresi, 105)

Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve daha ayak basmadığınız bir yere mirasçı kıldı. Allah, herşeye güç yetirendir. (Ahzab Suresi, 27)

Sonra, nasıl yapıp-davranacaksınız diye gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık. (Yunus Suresi, 14)

... Kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz. (Neml Suresi, 62)

Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir. (Hac Suresi, 41)

Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)

Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah'ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir. (Şuara Suresi, 227)

Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık... (Araf Suresi, 137)

Allah, yazmıştır: "Andolsun, ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)

Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkana ve tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır). Fetih istediler, (sonunda) her zorba inatçı bozguna uğrayıp -yok oldu- gitti. (İbrahim Suresi, 14-15)

Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret)' ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele. (Saff Suresi, 13)

Şüphesiz, Biz sana apaçık bir fetih verdik. Öyle ki Allah, senin geçmiş ve gelecek (her) günahını bağışlasın, üzerindeki nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola yöneltsin. Ve Allah, sana 'üstün ve onurlu' bir zaferle yardım etsin. (Fetih Suresi, 1-3)

... Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı. (Fetih Suresi, 27)

Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah'ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur. (Yunus Suresi, 64)

De ki: "Herkes gözetlemektedir; siz de gözleyip durun. Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş ve doğru yola ulaşan kimlermiş, pek yakında öğreneceksiniz." (Taha Suresi, 135)

Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır. (Hac Suresi, 40)

 

 

Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler. (Fatır Suresi, 29)

Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat artırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir. (Bakara Suresi, 261)

Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabbiniz var. (Sebe Suresi, 15)

Sizin yanınızda olan tükenir, Allah'ın katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle Biz muhakkak vereceğiz. Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 96-97)

Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir. Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 25-26)

... De ki: "Şüphesiz 'lutuf ve ihsan (fazl)' Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah (rahmeti) geniş olandır, bilendir. O, kime dilerse rahmetini tahsis eder, Allah büyük 'lutuf ve ihsan (fazl)' sahibidir." (Al-i İmran Suresi, 73-74)

Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. (Bakara Suresi, 269)

AHİR ZAMAN VE DABBETÜ'L-ARZ

 

O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim
ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
(Neml Suresi, 82)


AHİR ZAMAN ALAMETLERİNDEN DABBETÜ’L-ARZ

O SÖZ BAŞLARINA GELDİĞİNDE…

O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
(Neml Suresi, 82)

Kuran'da "dabbe"den bahsedilen Neml Suresi'nin 82. ayetinde "o sözün insanların başına geldiği" bir döneme işaret edilmektedir. Bu ayeti ve dabbe kelimesi ile neyin kastedildiğini tam olarak anlayabilmek için "o söz" kelimesinin Kuran'da ne şekilde kullanıldığının üzerinde düşünmek gerekmektedir.

"O söz" kelimesinin Arapçadaki karşılığı "kavl"dir ve Kuran'da "anlaşma ve söz" anlamlarında kullanılmaktadır. Bu iki anlamın dışında aynı kelimenin "görüş, inanç, düşünce ve akide" gibi anlamları da bulunmaktadır.

Kavl kelimesi bazı ayetlerde müminlerin güzel ve maruf sözleri, insanlara yaptıkları tebliğ ve konuşmalar anlamında kullanılmaktadır. Örneğin Allah müminlere "Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır..." (Bakara Suresi, 263) şeklinde buyurmaktadır. Bir diğer ayette ise yetimlere ve yoksullara "... güzel (maruf) söz..." (Nisa Suresi, söylenilmesini emretmektedir.

Bu anlamının yanısıra, "kavl" kelimesi ayetlerde doğrudan Kuran anlamında da kullanılmaktadır. Allah'ın Hz. Muhammed (sav) aracılığıyla insanlara indirdiği hikmetli sözleri birçok ayette "söz" kelimesiyle ifade edilmektedir. Bu ayetlerden bazıları şu şekildedir:

Şüphesiz o (Kur'an), ayırt eden bir sözdür. (Tarık Suresi, 13)

Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür; (Tekvir Suresi, 19)

O (Kur'an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir. (Tekvir Suresi, 25)

Onlar, yine de o sözü (Kur'an'ı) gereği gibi düşünmediler mi, yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? (Müminun Suresi, 68)

"Bu, bir beşer sözünden başkası değildir." (Müddessir Suresi, 25)

Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür. O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz? Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz? (Hakka Suresi, 40-42)

Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi "kavl" kelimesi bazı ayetlerde Kuran'ı -Allah'ın sözünü- tanımlamak için kullanılmaktadır. Kuran'da "kavl" kelimesi ile Kuran'a işaret edilen diğer ayetler ise şu şekildedir:

Onlar, sözün en güzeline iletilmişlerdir ve övülen doğru yola iletilmişlerdir. (Hac Suresi, 24)

Andolsun, Biz öğüt alıp-düşünsünler diye, sözü birbiri ardınca dizip-indirdik. (Kasas Suresi, 51)

Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir. (Zümer Suresi, 18)

Gerçek şu ki, Biz senin üzerine 'oldukça ağır' bir söz (vahy) bırakacağız. (Müzzemmil Suresi, 5)

"Kavl" kelimesi Secde Suresi'nin 13. ayetinde Allah'ın sözünün -vaadinin- gerçekleşmesi olarak kullanılmaktadır:

Eğer biz dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidayetini verirdik. Fakat Benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (İnkar edenlerle) tamamıyla dolduracağım."

Saffat Suresi'nin 31. ayetinde ise söz kelimesi Allah'ın yıkımı ve azabı olarak ifade edilmiştir:

Böylece Rabbimizin sözü (yıkım ve azab va'di) üzerimize hak oldu. Şüphesiz, (azabı) tadıcılarız."

Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi Allah'ın vaat ettiği sözü, cehennemin inkar eden insan ve cinlerle tamamen doldurulması, azabın insanlar üzerine hak olmasıdır. "O söz" gerçekleştiğinde inkar edenler sonsuz cehennem azabıyla karşılaşacaklardır. "Söz" kelimesinin vaat anlamında kullanıldığı diğer ayetler ise şu şekildedir:

Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz. (İsra Suresi, 16)

Böylelikle Biz ona: "Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Nitekim Bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her (tür hayvandan) ikişer çift ile, içlerinden aleyhlerine söz geçmiş (azab gerekmiş) onlar dışında olan aileni de alıp koy; zulmedenler konusunda Bana muhatap olma, çünkü onlar boğulacaklardır" diye vahyettik. (Müminun Suresi, 27)

Üzerlerine (azab) sözü hak olanlar derler ki: "Rabbimiz, işte bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık... (Kasas Suresi, 63)

Andolsun, onların çoğu üzerine o söz hak olmuştur; artık inanmazlar. (Yasin Suresi, 7)

(Kur'an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir). (Yasin Suresi, 70)

... Cinlerden ve insanlardan kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde (yürürlükte tutulan azab) sözü onların üzerine hak oldu. Çünkü onlar, hüsrana uğrayan kimselerdi. (Fussilet Suresi, 25)

İşte bunlar, cinlerden ve insanlardan kendilerinden evvel gelip-geçmiş ümmetler içinde (azab) sözü üzerlerine hak olmuş kimselerdir. Gerçekten onlar, ziyana uğrayanlardır. (Ahkaf Suresi, 18)

Zulmetmelerine karşılık, söz, kendi aleyhlerine gelmiş bulunmaktadır, artık konuşmazlar. (Neml Suresi, 85)

Ayetlerde de görüldüğü Allah'ın sözü tüm inkar edenler için "büyük bir helak ve sonsuz bir azap"tır. Üzerine "söz hak olmuş" olan kimseler için bir kurtuluş, çıkış ya da kaçış yolu yoktur. Onlar hem dünyada hem de ahirette büyük bir azaba uğrayacak, bu azaptan hiçbir şekilde uzaklaşamayacaklardır. Çünkü bu, Allah'ın vaadidir ve Allah vaadinden dönmez. Ayetlerde Rabbimiz şu şekilde bildirir:

Rabbimiz, kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları gerçekten Sen toplayacaksın. Doğrusu Allah, va'dinden cayıp-dönmez." (Al-i İmran Suresi, 9)

Sizin tümünüzün dönüşü O'nadır. Allah'ın va'di bir gerçektir... (Yunus Suresi, 4)

Onlar senden, azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar; Allah, va'dine kesin olarak muhalefet etmez. .. (Hac Suresi, 47)

(Bu,) Allah'ın va'didir; Allah, vadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler. (Rum Suresi, 6)

Şu halde sen sabret, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Sonunda ya onlara va'dettiğimiz (azab)in bir kısmını sana göstereceğiz ya da senin hayatına son vereceğiz. Nihayet onlar Bize döndürülecekler. (Mümin Suresi, 77)

Gerçekten Allah'ın va'di haktır, kıyamet-saatinde hiçbir kuşku yoktur" denildiği zaman, siz: "Kıyamet-saati de neymiş, biz bilmiyoruz; biz yalnızca bir zan (ve tahmin)da bulunup zannediyoruz; biz, kesin bir bilgiyle inanmakta olanlar değiliz" demiştiniz. Onların yaptıkları şeylerin kötülüğü kendileri için açığa çıktı ve alay konusu edindikleri de onları sarıp-kuşattı. (Casiye Suresi, 32-33)

Buraya kadar incelediklerimizden Allah'ın sözünün sonsuz azabın başlayışına, dolayısıyla kıyamet gününe baktığı anlaşılmaktadır. O gün Allah'ın sözü inkar edenler üzerine hak olacak ve onlar büyük bir helak ile azaba uğrayacaklardır.

Kıyametin gelişi ise pek çok alametle anlaşılacaktır. İşte ahir zamanda meydana gelecek olan bu alametlerden biri de Neml Suresi'nde bildirilen "dabbe"nin çıkışıdır.

 

KURAN'DA DABBETÜ'L-ARZ

Dabbe: Hayvan, canlı. "Debbe" kökünden türemiş bir isimdir. "Debbe" hafif yürüme, debelenme demektir. Hayvanlar ve haşereler için kullanılır. Bunun yanısıra içkinin bedene yayılması ve bir çürüklüğün etrafına sirayeti gibi hareketi gözle fark edilemeyen şeyler için de kullanılır.

Dabbe'nin kıyamet alameti olarak haber verildiği ayet Neml Suresi'nin 82. ayetidir:

O söz başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler. (Neml Suresi, 82)

Ayetin Arapça Okunuşu:

Ve iza vakaal'kavlu aleyhim, ahracna lehum dabbeten minel'ardi, tukellimuhum ennen'nase kanu bi ayatina la yukinun

Ayette Geçen Kelimelerin Anlamları

Ve: Ve
İza: -dığı zaman, -dığında
Vakaa: Düşmek, vaki olmak, ortaya çıkmak, meydana gelmek, başına gelmek, söz üzerine gerekli olmak
Elkavlu: Söz
Aleyhim: Onlara, onların üzerine
Ehrecna: Çıkarırız
Lehum: Onlara
Dabbeten:

Bir dabbe, hayvan, canlı (Bu maddedeki canlıdan maksat -bitkiler hariç- insanlar ve hayvanlardır)
Minel-arz: Yerden
Tukellimuhum: Onlara söyler
Enne: -dığını, -diğini, olduğunu
Ennase: İnsanlar
Kanu: İdiler, oldular
Biayatina: Ayetlerimize
La yu'kinun İnanmadıklarını

AYETİN NEML SURESİ'NDE GEÇTİĞİ BÖLÜM

Gerçek şu ki, bu Kur'an, İsrailoğullarına hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin bir çoğunu aktarıp anlatıyor.

Ve gerçekten o, mü'minler için bir hidayet ve bir rahmettir.

Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında kendi hükmünü verecektir. O, güçlü ve üstün olandır, bilendir.

Sen, artık Allah'a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin.

Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.

Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin, işte Müslüman olanlar bunlardır.

O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.

Ve her ümmetten ayetlerimizi yalanlayan bir grubu toplayacağımız gün, artık onlar 'tutuklanıp (azab yerine) dağıtılırlar.'

Nihayet geldikleri zaman, (Allah) der ki: "Siz Benim ayetlerimi, bilgi bakımından kavramadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yapıyordunuz?"

Zulmetmelerine karşılık, söz, kendi aleyhlerine gelmiş bulunmaktadır, artık konuşmazlar. (Neml Suresi, 76-85)

 

BU KELİMENİN GEÇTİĞİ DİĞER AYETLER

Tekil olarak "dabbe" şeklinde (Tümü)

 

Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164)

Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap'ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır. (Enam Suresi, 38)

Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Hud Suresi, 6)

"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (Hud Suresi, 56)

Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah'a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar. (Nahl Suresi, 49)

Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler. (Nahl Suresi, 61)

Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)

Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir. (Ankebut Suresi, 60)

O, gökleri dayanak olmaksızın yaratmıştır, bunu görmektesiniz. Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı ve orada her canlıdan türetip yayıverdi. Biz gökten su indirdik, böylelikle orada her güzel olan çiftten bir bitki bitirdik. (Lokman Suresi, 10)

Böylece onun (Süleyman'ın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkca ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı. (Sebe Suresi, 14)

Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir. (Fatır Suresi, 45)

Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir. (Şura Suresi, 29)

Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır. (Casiye Suresi, 4)

Çoğul olarak "devabb" şeklinde ;

Gerçek şu ki, Allah katında, yerde debelenenlerin en kötüsü, (bir türlü) akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir. (Enfal Suresi, 22)

Allah katında canlıların en kötüsü, şüphesiz inkâr edenlerdir. Onlar artık inanmazlar. (Enfal Suresi, 55)

Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah'a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azab hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar. (Hac Suresi, 18)

İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 28)

Önceki sayfalarda görüldüğü gibi, Kuran'da "Dabbe" kelimesinin geçtiği pek çok ayet vardır, ancak ahir zamanda gerçekleşen bu özel olayı anlatan tek ayet Neml Suresi'nin 82. ayetidir. "Dabbe"nin bu ayette ifade edilen özelliklerini tahlil ettiğimizde şunları görürüz:

1. Dabbe, "debb" eden; yani hareketli, canlı, bir varlıktır.

2. Dabbe, yerden, topraktan (minelard) mamuldür.

3. Dabbe, "konuşan" ve belli bir mesaj veren bir şey ya da varlıktır ve bu konuşması tüm insanlara ve insanlığa (nasa) yöneliktir.

Ünlü müfessirlerden Elmalılı Hamdi Yazır'ın ifade ettiğine göre, dabbe kelimesinin yaygın kullanımı canlı hayvanlar için olsa da; "Dabbe" kelimesi asıl lügatte "mâyedübbü", yani debbeden, hafif yürüyen, debelenen olarak açıklanır Ve şu halde tren, araba, bisiklet gibi otomatik şeyler için de kullanılabilir.

Dabbe hakkındaki bu bilgileri bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, bahsi geçen "Dabbetü'l-Arz"ın, günümüz teknolojisinin bir ürünü olan televizyon olabileceğini söyleyebiliriz. Ayrıca, "dabbe" kelimesinin Arapçada "nekire" denilen, yani belirsiz kelime şeklinde kullanılmış olması, bunun bilinmeyen, tanınmayan bir varlık olduğunu ifade etmektedir.

Elmalılı Hamdi Yazır bu noktaya şöyle işaret etmektedir:

"Bu âyette "dâbbe" diye nekre (belirsiz isim) olarak geldiğinden bunun bildiğimiz dâbbelerden bambaşka bir dâbbe olması akla gelir..."

Elmalılı Hamdi Yazır gibi müfessirlerin dışında bazı sözlük yazarları da, kelime anlamı olarak "dabbe"nin debelenen hareket eden her türlü teknik aleti de ifade edebileceğini söylemişlerdir. Nitekim televizyon da, hareketleri ve hareketli görüntüleri aktaran, frekanslarla bilgi akışı sağlayan bir teknik alettir. Ancak daha önemli olan, ahir zamanın işaretlerinden olan bu yerden mamul "dabbe"nin "insanlarla konuşması"dır. Televizyon herşeyden çok bu yönüyle, ayetteki tarifi tecelli ettirmektedir. Dünyada televizyonun ulaşmadığı bir ülke, bir millet, bir toplum neredeyse yoktur. İleri teknolojinin ürünü olan televizyon her topluma kendi dili ile hitap etmektedir.

Son olarak "dabbe"nin ayette belirtilen temel bir özelliği de bunun yerden çıkartıldığı veya "yerden mamul" olduğudur. Televizyonun da, tüm parçaları, (cam ekranı, metal aksamı, vs) yerden, yeryüzündeki elementlerden meydana gelmektedir.

Belirtilen "dabbe"nin televizyon olduğu yönündeki görüşümüzü teyit eden bir başka nokta da, "dabbe"nin "ila en-nas" yani "insanlığa" seslendiği şeklindeki ifadedir. Televizyon, yapısı itibarıyla, aynı anda tüm insanlığa mesaj veren bir cihazdır.

Yine son dönemlerde, "dabbeten minel'ard"ın mahiyeti çok tartışılmış, bazı Müslüman bilim adamları, "dabbe"nin, uyarıcı özelliği nedeniyle bir insan olabileceğini söylemişlerdir. Ancak şunu hatırlatmalıyız ki, ayette belirtilen "insanları uyarma" görevi insanlar tarafından yapılıyor olsa da, bu insanların tüm dünyaya mesajlarını iletmeleri yine televizyon aracılığıyla gerçekleşmektedir. Bu durum da -insan ya da kişi kelimesinin değil de "dabbe" kelimesinin kullanılmış olduğunu da göz önüne alırsak- ayette söz konusu olanın bir kişi değil, televizyon gibi bir teknik alet olabileceği fikrini desteklemektedir.

Burada "dabbe" ile bir insanın kast edilmiş olmadığını ortaya koyan bir başka nokta da şudur: Ayette bahsi geçen "Dabbe"nin yaptığı, insanlara "Allah'ın ayetlerine inanmadıklarını söylemek"tir. Halbuki bu, neredeyse tüm Müslümanların, şartlar oluştuğunda yaptıkları bir uyarıdır. Bunun özellikle zikredilmiş olması, söz konusu "dabbe"nin sıradan bir insan ya da "canlı" olmadığını göstermektedir. (En doğrusunu Allah bilir)

 

KURAN TEFSİRLERİNDE DABBETÜ'L-ARZ

İMAM TABERİ TEFSİRİ

Kendilerine söylenmiş olan başlarına geldiği zaman yerden bir dabbe çıkarılır: Allah'ın azabı kendilerine vacib olduğu zaman yerden bir canlı çıkarılır (1) da insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyleyerek konuşur: Bu canlı, insanlara Allah'ın ayet ve hüccetlerine kesin olarak inanmadıklarını söyler.

(1) Canlının (dabbe) yerden çıkarılması, kıyametin büyük alametlerindendir. Buna Dabbetü'l-Arz denir. İbn Kesir dedi ki: Bu hayvan, ahir zamanda insanların bozulmaları, Allah'ın emrini terk etmeleri ve hak dini değiştirmeleri anında çıkacaktır. (Taberi Tefsiri, İmam Taberi, Ümit Yayıncılık, cilt 4, s.1664)

 

ÖMER NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ

Bu mübarek ayetler, kıyametin vaktini bir alaycı bir tarzda sual eden, acele gelmesini isteyen bulunan münkirlere karşı bir tehdit makamında bulunuyor, kıyametin bazı mukaddimatına işaret ediyor. O münkirlerin nasıl bir durumda bulunacaklarını, nasıl bir hitabı ıtaba maruz kalacaklarını, zulmları yüzünden nasıl bir azaba uğrayacaklarını ihtar buyurmaktadır. Şöyle ki: (Söylenen söz) kıyamete dair verilen haber, kıyametin vuku bulacağına, onun müthiş bir saha olacağına dair Kur'anı Mübinin bildirdiği felaket, o münkirlerin (başlarına geldiği zaman) yani: O korkunç hailelerin zamanı yaklaşıp azabın başlarına teveccüh edeceği vakit (onlar için yerden bir dabbe) garip, harikulade bir hayvan meydana (çıkarırız da) bu pek acib bir kıyamet alameti bulunan mahluk (Bizim ayetlerimize nasın kati surette inanmaz olduklarını onlara söyler) yani: Kıyamet saatinin geleceğini bildiren ayatı ilahiyyeyi yakınen bilip tasdik etmezler. O ayetlerin haber verdiği alametlerden biri de bu dabbenin zuhurudur. Artık o münkirler, bu dabbeyi görecekleri zaman utanmayacaklar mıdır? Korkular içinde kalmayacaklar mıdır? "Dabbe" lugatte yürüyen, hareket eden, üzerine binilen herhangi hayvan demektir. Bu ayeti kerimedeki dabbeden murat da Allahü alem, harikulade bir surette yerden çıkacak olan garip bir hayvandır ki, insanlara karşı hitab etmek harikasını gösterecektir. Bunun Mescidi Haram veya Safa mevkiinden çıkacağı rivayet olunmaktadır. Bu hayvan, kıyamet alametlerindendir, kıyameti inkar eden insanları kabahatli, kötü gördüğünü bildirerek Arapça konuşacaktır. Bunun hakkında birçok tafsilat vardır, bunun bir insandan ibaret olacağına kail olanlar da vardır. Kendisinin ne kadar cesametli olduğuna, iki üç defa yerden zuhur edeceğine dair bir hayli rivayetler de vardır. Fakat bu rivayetler, bu hususta birer kuvvetli delil teşkil etmemektedir. Biz bunun hakikatını, mahiyetini, tafsilatını ilmi ilahiye havale ederiz. Ancak şunu da ilave edelim ki: Azamet kudretine nihayet olmayan, nice garip harikulade bir hayvanı da vücude getirir, adeti cariyeye muhalif nice asarı kudreti müşahede edip duruyoruz. İnsanları akıla, nutka nail buyurmuş olan Halikı Azim Hazretleri, hangi bir mahlukunu da ilme, hikmete, kuvvei nutkiyeye nail buyurabilir, bunu hiçbir mümin, ihtimal vermemezlik edemez, binaenaleyh kıyamete yakın böyle bir dabbeyi, zihayat bir mahluku da vücuda getirecektir Amenna… (Kuran-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, Ömer Nasuhi Bilmen, Huzur Yayın ve Dağıtım, cilt 5, s. 2567)

ELMALILI HAMDİ YAZIR TEFSİRİ

O söylenen başlarına geleceği vakitte, yani kâfirlerin acele gelmesini istedikleri söz, söylenen o azab tamamiyle aleyhlerinde meydana geleceği, başlarına kıyamet kopacağı zaman veya aleyhlerinde hüküm meydana geleceği zaman onlar için yerden bir "dâbbe" (hayvan) çıkarırız ki, bu, onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler. Yukarıda açıklandığı üzere "Bilakis onlar bundan şüphe etmektedirler, zira onlar bundan yana körler." (Neml Suresi, 66) olduklarını anlatır. Burada kıyamet alâmetlerinden olan bir Dabbetü'l-Arz haber veriliyor.

 

DEBB VE DEBİB: Hafif yürüme, debelenme demektir. Hayvanlarda ve çoğunlukla haşerelerde, yani böceklerde kullanılır. İçkinin vücuda yayılması ve bir çürüklüğün etrafına bulaşması gibi, hareketi gözle tesbit olunamayan şeylerde de kullanılır. "Dabbe" kelimesi de bundan fail olmak üzere asıl lügatte "mâyedübbü", yani debbeden, hafif yürüyen, debelenen demek olur. Ve şu halde tren, otomobil, bisiklet gibi otomatik şeylere de, lügatın aslına göre "dâbbe" demek uygun olabilecekse de dilde kullanılışı hayvanlara mahsustur. Hatta örfde dört ayaklı hayvanlarda ve onlar içinde özellikle atta daha çok kullanılmıştır. Bununla beraber "Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünen, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayak üstünde yürür..." (Nur Suresi, 45) âyetinden anlaşılacağı üzere her hayvan hakkında kullanılır. Hayvan kelimesi ile eşanlamlı gibidir.

"Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'a aittir." (Hûd Suresi, 6) âyetinden anlaşılan da budur. Bundan dolayı hayvan gibi insan için de kullanılır. Bu âyette "dâbbe" diye nekre (belirsiz isim) olarak geldiğinden bunun bildiğimiz dâbbelerden bambaşka bir dâbbe olması akla gelir. "Onlarla konuşan dâbbe" terkibinde açıkça belirtilen bunun konuşan bir hayvan, yani insan olmasıdır. Tefsirler de bu iki nokta etrafında dolaşmaktadır.

Râgıb, Müfredat'ında bu konudaki görüşleri şöylece özetlemiştir: âyetinde denildi ki: "Dâbbe, tanıdığımızın aksine bir hayvandır ki, çıkması kıyamet vaktine mahsustur" Bir de denildi ki: "Bununla cehalet ve bilgisizlikte hayvanlar gibi olan en şerli kimseler kasdolunmuştur." Bu takdirde dâbbe bütün debelenen yaratıkların ismi olarak ifade edilmiş olur. "Hâin" kelimesinin cemisi, "hâine" gibi. Kâdı Beydâvî ve bazı hadisçiler bunu "cessâse" casuslar olarak göstermişlerdir ki, bir hadiste haber verildiğine göre, cessâse, Deccal için haberler araştırıp toplayan casus demektir. Ebü's-Suud da diyor ki: Bu dâbbe, casustur. Bundan cins isim söylenip, bir de tefhîm (büyüklüğüne işaret) tenviniyle bilinmezliğinin tekid edilmesi, şanının garibliğine ve özelliğinin, davranışının açıklamadan uzak olduğuna delalet eder. Bundan dolayı hadiste bildirilen bazı garip rivayetleri kaydettikten sonra, şunu da ilave ediyor: Hz. Ali'den naklolundu: Kuyruğu olan bir dâbbe değil, sakalı olan bir dâbbedir, demiş bir erkek olduğuna işaret etmiştir. Fakat meşhur olan bir dâbbe olmasıdır. Şüphesiz Kur'ân'da denildiği için bir dâbbedir. Fakat erkek bir dâbbedir. "Onlara söyleyen dâbbe" denilmesi ise, bunun bir insan olmasını belirtmek için açık bir delildir. Burada söze mecazî bir mânâ vermek veya fiilini "söylemek" mânâsına değil de cerh (yaralama) mânâsına konuşma ile yorumlamak, açık beyanın zıddınadır. Garib rivayetler ile Kur'ân'ı açık mânâsından çıkarmak yakin ilmine zarar vermektir.

Kaldı ki, Ahmed Tayalisi, Naim b. Hammad, Abd b. Hamid, Tirmizî hasen hadis diyerek, İbnü Mâce, İbnü Cerir, İbnü Münzir, İbnü Ebi Hatim, İbnü Merduye ve Beyhakî gibi zatların Ebu Hüreyre (r.a)den rivayet ettikleri bir hadiste Resulullah (s.a.v) buyurmuştur ki: "Dâbbetü'l-arz, Musa'nın âsası, Süleyman'ın mührü yanında olarak çıkacak, mühür ile müminin yüzünü parlatacak, âsa ile kâfirin burnunu kıracak, insanlar sofraya toplanacak, mümin ve kâfir tanınacak."

Bu hadise göre de, dâbbe, maddî ve manevî normalin üzerinde bir kuvvet ve saltanat ile ortaya çıkıp büyük bir İslâm devleti kuracak lider olmuş oluyor. Şüphe yok ki, Musa'nın asasına, Süleyman'ın mührüne sahip olan kimse, büyük bir şahsiyet olacaktır. Hem de kötülerden değil, iyi ve hayırlılardan olacak, bütün müminlerin yüzünü güldürecek, kâfirlerin burnunu kıracaktır. Âyette "Onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler" buyurulması da bunu gerektiriyor. Şu halde buna dâbbe ismi verilmesinin sebebi, onun kâfirlere karşı acımasız olacağını ve Allah Teâlâ'ya göre onun meydana çıkarılmasının zor bir şey değil, yerden normal bir dâbbe çıkarmak gibi kolay olduğunu anlatmaktır. Burada bazı eserleri (haberleri) de kaydedelim:

1- İbnü Cerir'in Huzeyfe b. Esîd'den rivayet ettiğine göre: "Dâbbe'nin üç çıkışı vardı: Birisinde bazı çöllerde çıkar, sonra gizlenir. Birisinde de, emirler kan dökerken bazı şehirlerde çıkar, yine gizlenir. Sonra insanlar mescidlerin en şereflisi, en büyüğü ve faziletlisi içinde iken yeryüzü kendilerini fırlatmaya başlar. Derken halk kaçışır, müminlerden bir grup kalır, bizi Allah'tan hiçbir şey kurtaramaz derler. Dâbbe de onların üzerine çıkar, yüzlerini parlak yıldız gibi parlatır. Sonra hareket eder, artık ne takip eden yetişebilir, ne de kaçan kurtulabilir. Bir adama varır, namaz kılıyordur, vallahî sen namaz ehli değilsin der. Yakalar, müminin yüzünü ağartır, kâfirin burnunu kırar" dedi. "O zaman insanlar ne halde olur" dedik. "Arazide komşu, malda ortak, yolculuklarda arkadaş olurlar" dedi.

2- İlim ehlinden birçokları dâbbenin ortaya çıkması, emir bi'l-ma'rûf (iyilikleri emir), ve nehiy ani'l-münker (kötülüklerden menetme) terk edildiği vakittir demişler. İbnü Ömer (r.a) den rivayet edilir ki, âyeti emir bi'l-ma'ruf ve nehiy ani'l-münker terk olunduğu vakittir, demiştir. Buna göre "Müslümanlar da bozulup aleyhlerinde hüküm hak olduğu vakit" demek oluyor. (Kuran-ı Kerim Tefsiri, Elmalılı Muhammed H. Yazır, http://www.kuranikerim.com/telmalili/neml.htm)

YAZARLARIN ESERLERİNDE DABBETÜ'L-ARZ

DABBETÜ'L-ARZ STEPHEN HAWKİNG Mİ?:
PROF. DR. YAŞAR NURİ ÖZTÜRK'ÜN "CEVAP VERİYORUM" İSİMLİ KİTABINDAN

 

Dabbet'ül-Arz Çıktı mı?

146. Kıyametin alamelerinden biri olarak anılan Dabbetü'l-Arz'dan ve onun çıkışından Kuran'da söz edilmiş midir? Edilmişse Dabbetü'l-Arz konusunda neler söylenebilir?

Kuran, Dabbetü'l-Arz'ın çıkışı üzerinde durmaktadır.

Neml Suresi 80-85. ayetler insanoğlunun, kötülükleri yüzünden uğrayacağı sonu anlatırken, bu sonun geldiğini gösteren belirtilerden biri olarak yeryüzünden bir dabbenin çıkacağına dikkat çekmektedir. 82. ayet şöyle diyor: 'O söz, tepelerine indiğinde, yerden onlar için bir dabbe çıkarırız da o onlara, insanların Bizim ayetlerimize gereğince inanmadıklarını söyler.'

İnsanlığın sonunun geldiğine, azap ve hesap döneminin başladığına işaret sayılan ve insanlığı Allah'ın ve evrenin yasalarına aykırı davranmakla itham edip uyaran bu dabbe nedir?

Kuran bünyesinde 14 yerde tekil (dabbe), 4 yerde de çoğul (devabb) olarak geçen dabbe kelimesinin sözlük anlamı debelenen şey, demektir. Kuran bunu her türlü canlı için kullanır. Daha çok hayvanlar için kullanılır. Elmalılı'nın deyişiyle, 'Hayvan lafzıyla eşanlamlı gibidir.' Nur 45. ayete göre, sürüngen, dört veya iki ayaklı tüm hayvanlar dabbedir. Ancak Kuran'ın bu sözcüğü kullandığı ayetlere baktığımızda (Örneğin, Hud, 6; Nahl, 49, 61) dabbenin insanı da kapsayacak bir biçimde kullanıldığını görüyoruz. Elmalılı bu noktaya değinirken haklı olarak, 'Hayvan gibi, insana da ıtlak olunur' demektedir.

Demek oluyor ki, Kuran'ın kullandığı şekliyle dabbe, yerine göre, hayvan türünden bir canlı olabileceği gibi, insan da olabilmektedir. Sebe Suresi 14. ayette, Hz. Süleyman'la ilgili bir olay anlatılırken adı geçen Dabbetü'l-Arz'ın bir kurtçuk olduğu tartışma götürmeyecek biçimde açıktır.

Konumuzun omurgasını oluşturan Neml 82'de ise dabbenin hayvan olması mümkün görülemez. Çünkü o konuşacaktır ve hikmetli, ibretli bir biçimde konuşacak, uyarı yapacaktır. Hatta, insanoğlunun muhatap tutulduğu uyarıların en önemlilerinden birini yapacaktır. Böyle bir uyarıyı yapan varlığın hayvan olması söz konusu edilemez. Nitekim, Kuran'ın, Hz. Peygamber'den sonra en büyük müfessiri kabul edilen Hz. Ali, Neml 82'deki dabbeden söz ederken şöyle diyor: 'O, kuyruğu olan bir dabbe değil, sakalı olan bir dabbedir.' Yani insandır. Hz. Ali'nin bu sözünü de alıntılayan Elmalılı, Neml 82. ayette yer alan dabbe ile ilgili olarak şu sonuca varıyor: 'Açık olan şu ki bu ayetteki dabbe insandır.'

Dabbetü'l-Arz ile ilgili olarak hadis diye rivayet edilen birçok söz vardır. Bunların güvenilir olmadığı eskiden beri birçok hadisçi tarafından söylenmekte idi. Yüzyılımızn en büyük hadis bilgini sayılan Elbani ise bunların tümünün uydurma olduğunu ispatlamıştır. (bk. Elbani; Silsiletü'l Ahadis ez-Zaifa, 3/233-235) O halde, Kuran ayetini yorumlarken bu sözlere dayanmamız yanlış olur.

Kuran'dan baktığımızda, Dabbetü'l-Arz hakkında şu tespitleri yapmak mümkün görülmektedir:

1) Dabbetü'l-Arz, bir insandır. Konuşmakta, uyarmaktadır. Neden böyle bir varlık, insan olarak değil de dabbe olarak anılmaktadır. Bunun böyle olması dabbenin alametlerinden biridir. O, tüm hikmetli konuşmalarına, uyarılarına rağmen fizik özellikler bakımından tam fonksiyonel bir insan değildir. İnsanın hareketlerini sergilemekten çok, debelenen bir varlığın hareketlerini sergilemektedir. Yani o, beyni ve özü bakımından mükemmel bir insan olmasına rağmen, bedensel açıdan tam fonksiyonel bir insan değildir. İşte onun belirtilerinden biri de budur.

İnsandan çok, debelenen bir varlığı andıran fiziki görünüm içinde en ileri fikir ve bilim verilerini üreten ve insanlığa ulaştıran varlık olmak, insanlığın sonunu haber veren Dabbetü'l-Arz'ın belirgin niteliğidir.

2) Dabbetü'l-Arz, meramını 'teklim' yoluyla anlatır. Kuran, sözle anlatım için daha çok 'kavl' (söz), 'beyan' (açıklamak), 'hadis' (söz) kelimelerini kullandığı halde Dabbetü'l-Arz'ın meram anlatışını ifade için teklim sözcüğünü seçmiştir. Allah'ın insanla konuşması da bir teklim olayıdır. Bu teklimin değişik uygulamaları olduğunu Kuran'dan öğreniyoruz. Vahiy bunlardan biridir. Unutulmaması gereken şudur: Allah'ın insanla tekliminden doğrudan ve kelimelerle konuşmak söz konusu değildir; daima işaretler ve aracılar kullanılır. Başka bir deyişle, teklim de kelimeleri ancak konuşanla muhatap arasındaki vasıtalar kullanabilir. Nitekim, Allah'ın insanla 'konuşması'ndan söz eden Şura Suresi 51. ayette de teklim sözcüğü kullanılmıştır. Allah'ın beşerle konuşması ancak 'teklim' yoluyla mümkündür.

Dabbetü'l-Arz'ın konuşması da, en azından dünyanın sonuna ilişkin uyarısı, işaretlerle, aracılarla konuşma olacaktır. Onun kendisi de zaten normal bir insanın bedensel fonksiyonlarını sergilemekten uzaktır. O; beyni, bilgisi ve ruhuyla öne çıkan bir varlıktır.

Biz bu Kuran'daki bilgileri dikkate aldığımızda, Dabbetü'l-Arz'ın kimliğini belirleyebilmekteyiz.

Dabbetü'l-Arz, çıkmıştır, şu anda yaşamaktadır ve Kuran'ın sözünü ettiği uyarıları, yine Kuran'ın gösterdiği tarz ve üslupla insanlığa ulaştırmaktadır. Kuran'ın verileriyle bilim dünyasından yükselen uyarıları birlikte düşünenler, Dabbetü'l-Arz'ın kimliğini, yaşadığı ülkeyi, meslek ve kariyerini bulmakta gecikmezler.

Bana göre, Dabbetü'l-Arz, insanlığı, kıyametin yaklaştığı yolunda sürekli uyaran ve nitelikleri Kuran'daki tanıtıma tıpa tıp uyan Stephen Hawking'dir.

 

DABBETÜ'L-ARZ AIDS HASTALIĞI OLABİLİR Mİ?

İSMAİL MUTLU'NUN "BEDİÜZZAMAN'IN YORUMLARI IŞIĞINDA KIYAMET ALAMETLERİ" İSİMLİ KİTABINDAN

Kıyametin büyük alametlerinden birisi de, Dabbetü'l-Arz'ın çıkmasıdır. Kuran-ı Kerim'de bununla ilgili olarak şöyle buyurulur:

"Söz verdiğimiz gün gelip çattığında, onlar için yerden bir canlı çıkarırız ki, kendilerine, insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler." (Neml Suresi, 82)

Peygamberimiz (sav) de bir hadislerinde Dabbetü'l-Arz'ı, kıyametten önce çıkacak olan on büyük alametten birisi olarak saymıştır. (Müslim, Fiten: 39, İbni Mace, Fiten: 28, Tirmizi, Fiten: 21)

Dabbetü'l-Arz için kitaplarda çeşitli şeyler söylenmiştir. Mesela bazı kitaplarda başı bulutlara değecek kadar büyük olduğu, dört ayaklı olup, derisinin kılla kaplı ve iki kanatlı olduğu, başı öküz başına, gözü domuz gözüne, kulağı fil kulağına, göğsü arslan göğsüne, rengi pars rengine, kuyruğu koç kuyruğuna, böğrü inek böğrüne, ayağı deve ayağına benzediği bildirilmiştir. Yine bildirildiğine göre Dabbetü'l-Arz'ın yerden çıkışı üç gün sürecektir.

Deccal ve Mehdi bahislerinde dünyanın imtihan dünyası olduğu üzerinde durmuş, deccalin hadislerde bildirilen vasıfların zahirine göre ortaya çıkmasının, Mehdi'nin beşer üstü bir varlık olmasının imtihan sırrına zıt olduğunu ifade etmiştik. Aynı şeyi yukarıda tarif edildiği şekliyle Dabbetü'l-Arz için de söyleyebiliriz. Dünya imtihan yeri olduğuna göre, tarif edildiği şekliyle bir hayvanın ortaya çıkması imtihan sırrını ortadan kaldırır. İnsanları imana zorlar. Nitekim büyük müfessir Fahreddin Razi de, Dabbetü'l-Arz'ın vasıflarıyla ilgili yukarıdaki sözleri naklettikten sonra, şöyle der:

"Bilmiş ol ki, Kuran-ı Kerim'de yukarıda anlatılan hususlardan herhangi birisine delalet eden bir şey yoktur. Bu hususlarla ilgili olarak Resulullah tarafından buyurulduğu sabit olan sahih hadis varsa, kabul edilir. Aksi takdirde bu sözlere iltifat edilmez."

Zaten Kuran-ı Kerim'de Dabbetü'l-Arz'ın geçtiği diğer ayetler de Dabbetü'l-Arz'ı öyle tarif edildiği gibi büyük bir hayvan olarak anlamamıza manidir. Mesela Bakara Suresi'nin 164. ve Hud Suresi'nin 6. ayetlerinde "dabbe", "canlı" manasında kullanılmaktadır. Sebe Suresi'nin 14. ayetinde ise "Dabbetü'l-Arz" ifadesi, ağaç kurdu cinsinden hayvanlar için kullanılmıştır.

Bediüzzaman, Sebe Suresi'nin 14. ayetinden hareketle Dabbetü'l-Arz'ın bir tek hayvan değil, arı, karınca ve sinek cinsi gibi bir cins olduğuna dikkat çeker ve şöyle der:

"Kuran'da, gayet mücmel bir işaret ve lisan-ı halinden kısacık bir ifade, bir tekellüm var. Tafsili ise: ben şimdilik başka meseleler gibi kat'i bir kanaatla bilemiyorum. Yalnız bu kadar diyebilirim:

" 'La ya'lemü'l-gaybe illallah' Nasıl ki kavm-i Firavun'a, çekirge afatı ve bit belası ve Kabe tahribine çalışan Kavm-i Ebrehe'ye Ebabil kuşları musallat olmuşlar. Öyle de: Süfyan'ın ve deccallerin fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana, Yecüc ve Mecüc'ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfür ve küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zir ü zeber edecek. Allahu a'lem. O dabbe bir nevidir. Çünkü, gayet büyük bir tek şahıs olsa, her yerde herkese yetişemez. Demek, dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak. Belki 'İlla Dabbet-ül Ardı te'külü min seetehu (asasını kemirmekte olan bir ağaç kurdu, Süleyman'ın ölümünü onlara fark ettirdi)' ayetinin işaretiyle, o hayvan, Dabbet-ü'l Arz denilen ağaç kurtlarıdır ki: insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek. Müminler iman bereketiyle ve sefahat ve su-i istimalattan tecennübleriyle (korunmalarıyla) kurtulmasına işareten, iman hususunda o hayvanı konuşturmuş." (Şualar, s. 497)

Dabbetü'l-Arz'ın AIDS olduğunu söyleyenler de vardır. Gerçekten de, bu hastalığa baktığımızda, Bediüzzaman'ın te'viline çok yakın bir özellik taşıdığı görülür. Bediüzzaman, yukarıdaki sözlerinin bir yerinde, Dabbetü'l-Arz'ın ağaç kurdu cinsinden bir hayvan olduğunu ifade etmişti. Ağaç kurdu ağacı içten yiyip devirdiği gibi; AIDS virüsü de, yakaladığı insanların kemiklerini içten içe eriterek, ölümüne sebep olmaktadır.

Bediüzzaman, yukarıdaki sözlerinin son kısmında müminlerin iman bereketiyle ve sefahet ve su-i istimalattan korunmalarıyla Dabbetü'l-Arz'dan kurtulacaklarına dikkat çekmişti.

AIDS, homoseksüellerde ve gayr-i meşru ilişkiye girenlerde görülmekte ve yayılmaktadır. AIDS'le ilgili ilk vakalar homoseksüelliğin yaygın olduğu Amerika ve Haiti gibi ülkelerde görülmüştür. Gerçek müminlere dokunmamaktadır. Çünkü dinimiz eşcinselliği ve zinayı haram kılmıştır. Gerçek müminler ise bu harama girmemekte, dolayısıyla iman bereketiyle, Dabbetü'l-Arz'dan korunmaktadırlar. Bu durum aynı zamanda, "iman hususunda o hayvanın konuşmasıdır." AIDS virüsü iman edenleri ve etmeyenleri ayırt ederek, bunu kendilerine "söylemiş" olmaktadır. Diğer taraftan, Allah'ın eşcinselliği ve zinayı haram kıldığı herkes tarafından bilinmektedir. AIDS'in mühim sebeplerinin bunlar olması, Allah'ın haram kıldığı şeylerde pek çok hikmetlerin bulunduğunu, İslamiyetin hak din olduğunu insanlara ikaz etmektedir.

AIDS virüsünün Dabbetü'l-Arz olabileceği noktasında kanaatimizi kuvvetlendiren bir diğer husus da, Peygamberimiz (sav) bir hadislerinde, kıyametin altı alametini sayarken bunlardan birisinin de koyunların kırılması gibi insanları toplu şekilde öldürecek olan "veba" hastalığı olduğuna dikkat çekmesidir. (Buhari, Cizye: 15; Müsned, 2:174; 5: 228)

AIDS'in bir ismi de "asrın vebası"dır ve hadiste de ifade edildiği gibi, "koyunun kırılması" gibi insanları toplu olarak öldürmektedir. Uzmanların açıklamalarına göre bu ölüm oranı gelecek yıllarda katlanarak artacaktır.

Dabbetü'l-Arz'ın AIDS olabileceğini söylememiz, bir tahminden ibarettir. Doğrusunu ancak Allah bilir. Belki de ileride AIDS'den daha tehlikeli hastalıklar çıkabilir. Her ne olursa olsun, Yüce Allah'tan bizleri Dabbetü'l-Arz'dan korumasını niyaz ediyoruz.

 

DABBETÜ'L-ARZ MANEVİ BİR VARLIK MIDIR?:

ERGUN CANDAN'IN "KIYAMET ALAMETLERİ" İSİMLİ KİTABINDAN

"Dabbetü'l-Arz" Arapça bir tamlamadır.

"Dabbe": Hayvan veya binek hayvanı anlamına gelir.

"Dabbetü'l-Arz" ise: Kıyamet vakti yaklaşınca yerden çıkacak olan "korkunç bir hayvan" anlamında kullanılmıştır.

Adeta canavarı andıran bu hayvan, tüm mitolojilerde ve ezoterik bilgilerde, astral bedenimizi adeta bir zırh gibi saran "tortunun" sembolüdür... Nitekim mitolojilerde bu tortu ağzından alevler saçan "canavar" ile sembolleştirilmiştir. Mitolojilerdeki canavarlarla mücadele motifleri ise, bu tortunun inisiyatik çalışmalarda temizlenmesinin mecazi anlatımıdır. Sadece mitolojilerde değil, eski uygarlıkların dinsel metinlerinde de aynı sembol ile karşılaşırız.

Örneğin, "Kıyamet"i anlatan İncil'in Yuhanna'nın Vahyi'nde de bu tür bir canavar sembolü kullanılmıştır:

"Ve gökte başka bir alamet göründü; ve işte, yedi başı ve on boynuzu ve başları üzerinde yedi tacı olan büyük kızıl bir ejder vardı... Mikael ve kendi melekleri ejderle cenk etmek için çıktılar ve ejder ve kendi melekleri cenk ettiler ve galip olamadılar..." (Yuhanna'nın Vahyi, Bab:12/2-3, 7-8)

"Dabbetü'l-Arz" sembolünü tekrar ele alacak olursak şunları söyleyebiliriz: "Kıyamet"in, yani "genel uyanış"ın başlayacağı günlere yaklaşıldığında, yavaş yavaş insanlar kendilerindeki bu tortunun farkına vararak, bu tortunun temizlenmesi için bir çaba içine gireceklerdir. Daha önce böyle bir çaba içine girememişlerdir; çünkü bu tortuyu daha önce görmemişler ve fark etmemişlerdir. Demek ki, bu tortu "Kıyamet"e doğru insanlar tarafından daha kolay fark edilmeye başlanacaktır...

Günümüzde "Dabbetü'l-Arz"ı fark etmeye başlayan insanların sayısındaki artışı göz önüne aldığımızda, bu "Kıyamet Alameti"nin de ortaya çıkmakta olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hatta, "Kıyamet"in şuurlandırıcı tesirlerini şimdiden fark etmeye başlayanlar ise, bu mücadeleye çoktan girmeye başladılar bile... Bunu fark edemeyenlerin ise, "genel kıyameti" beklemekten başka çareleri yok gibi görünüyor...

 

DABBETÜ'L-ARZ VURDU:

HÜSEYİN HATEMİ'NİN TEMPO DERGİSİNDEKİ (15-21/11/2001) SÖYLEŞİSİNDEN

 

Tempo: Dabbetü'l-Arz meselesi nedir?

 

H. Hatemi: İncil'in Ahd i Cedid denen bölümünün son kitabı Yunancadır. 11. Bab'ında, Aabbetü'l-Arz, İncil'in İngilizce tercümesine bakın, Fransızca, Almanca tercümesine bakın, yerden çıkan canavar diye tercüme edilmiştir. Yerden çıkan canavar da öyle sanıyorum ki Yunancadan sonra milli dillere aktarılırken sanki yerin altından çıkmış gibi tercüme edilmiştir. Halbuki öyle değil.

Kuran'ı Kerim'de Dabbetü'l-Arz kelimesini şöyle anlamak lazım. Bu, bir simgedir. Zaten İncil'deki vahiy kitabında da Yuhanna vahyinde de simge olarak kullanıldığını anlıyoruz. Bu canavarın, salih kişiler yani gerçek iman sahibi iyi kişiler, yeryüzünde ilahi sevginin ve adaletin hakim olmasını isteyen kişilerle savaşacağını ve onları yeneceğini, öldüreceğini söylüyor.

Dabbetü'l-Arz Kuran'da iki yerde geçiyor, Sebe Suresi'nde ve Neml Suresi'nde. Hz. Süleyman devrinde daha Hz. Süleyman vefat eder etmez bugünkü Tevrat metninde de yer alan ama masallarla ilgisi olmayan bir Hiram Usta efsanesi çıkarak, gizli bir örgüt Süleyman devletini içinden kemirdi. İşte ona Dabbetü'l-Arz dendi. Hiram Usta'nın Süleyman'dan çok üstün olduğu, onun gizli örgütün reisi olduğu masalları ortaya çıktı. Bugün masonluğun benimsediği efsaneler gibi.

İşte kıyamet yaklaştığı zaman da yani Milat'tan sonra 1725 yıllarında bu örgüt canlanacak ve buna bağlı çeşitli örgütlerle, dünyadaki güç örgütlerinin birbirleriyle ilmiklenmesiyle Dabbetü'l-Arz tekrar yeryüzünde belirecek ve insanlık ilahi emirlere uymadığı için de Dabbetü'l-Arz'ın gelişmesine müsait bir ortam doğacak. Bu ortamdan yararlanan canavar da insanlığı sokacak.

 

Tempo: Kim bu Dabbetü'l-Arz ?

 

 

H. Hatemi: Merkezi New York'tur. Ama Amerikalılar millet olarak Dabbetü'l-Arz değildir. Bu örgüt Yahudiliği bir alelade millet olmaktan çıkaran, Museviliği bir ırki din haline getiren, materyalist siyonist görüşe sahiptir. Amerika'yı elinde istediği gibi kullanmaktadır. Ama bu demek değildir ki, biz de şimdi Siyonizm kelimesine şartlanalım, Yahudi kelimesine şartlanalım. İsrail kelimesine dahi şartlanmamız lazım. Çünkü Kuran'ı Kerim, İsrail'i hiç kötü anlamda kullanmaz. İsrail, Yakup Peygamber'in adıdır. Yani Yahudilerin peygamberleri bizim de peygamberlerimizdir. Hatta Siyonizm kelimesine bile şartlanmamak lazım. Kahrolsun İsrail diye bir cümle Kuran'a da aykırıdır. Bugün yeryüzünde hukuk devleti, adalet, bütün insanların eşitliği ve kardeşliği fikriyle el altından savaşan bir Amerikan Yahudi lobisi içinde, bir azınlık örgüt vardır. Bu sermaye gücüyle dünyanın her tarafında Dabbetü'l-Arz görevini oynamaktadır. Kuran'ı Kerim'in söylediği Dabbetü'l-Arz bundan ibarettir.

 

Tempo: Amaçları nedir?

 

H. Hatemi: Materyalisttirler. Fert ölümlüdür, materyalist anlamda bakarsak fert ölmekle yok olmaktadır. Fakat yine materyalist anlamda bakarsak bütün ırkın fertleri gene üstün ırk olarak o soydan doğup gelmektedirler. Birey ölümlüdür ama ırk devamlıdır. Tanrı diye bir şey yoktur... Üstün ırk tektir, o da Yahudi ırkıdır. Oysa gerçekte yahudi ırkı diye de bir şey yoktur. Bunlar Dabbetü'l-Arz tarafından sokulup Dracula tarafından ısırıldıktan sonra da hortlaklaşan tipler gibidir. Hitler'e düşmandırlar ama başka bir yönden Hitler'dirler.

 

Tempo: O zaman siz Dabbetü'l-Arz'la 11 Eylül'ü de ilişkilendiriyorsunuz öyle mi?

 

H. Hatemi: New York'un bu olay için seçilmesinde, Amerika'nın moralini içten çökertme istihzası ve planı da var. Babil'in Amerika'ya uyduğunu da gösteren ve manevi çöküntüye de sebep olacak olan Hıristiyanları kendi kitaplarıyla vurma planı var, bu o işte. Çünkü kuleler şeklinde göğe yükselen günahlar, en çok Babil nasıl Amerika'ya uyduğu gibi New York'a da uyuyor. Gökdelenler şehrine uyuyor. Onları kendi yaptıkları cinsten cezalandırın anlamında ve cezalarını iki kat yapın anlamında cümleler var. Onlara kendi bastıkları paralarla ödeme yapın. Onların hak ettikleri cezayı iki misli olarak kendi eylemleriyle ödeyin. Hiroşima'yı bombalamaları gibi. Siz de orayı vurun ve bütün dünya tacirleri Babil vurulduktan sonra Babil'e ağıt yakacaklar diye bir ağıt geliyor. Bütün dünya tacirleri ifadesi de bir kaç yerde geçtiği için Dünya Ticaret Merkezi vuruldu. Ama bundan sonra da zaten bu iş İslam alemine karşı bir Haçlı seferi olarak yapılmıştı.

 

Tempo: O bahsettiğiniz gizli örgütün işi mi 11 Eylül saldırısı?

 

H. Hatemi: Evet. Hiçbir ırkı, dini toplu mahkum etmemek lazım. Yahudilerden de çok sevdiğim kimseler vardır. Naom Chomsky, o zat, işin gerçeğini çok iyi bilmekte ve yazmaktadır. İyi Yahudi bizde de çoktur. Üzeyir Garih'in bu olaydan kısa süre önce başına gelen şeye bir dost kaybetmiş olarak üzüldüm. İnşallah şehit olmuştur.

 

Tempo: Peki Ladin bu işlerin neresinde?

 

H. Hatemi: Ladin kahraman falan değildir. Terör hiçbir zaman tasvip edilemez. Terör İslam'la da özdeşleştirilemez. Ladin'i yine Dabbetü'l-Arz ortaya çıkardı. O ısırdı ve hortlaklaştırdı. Hortlaklaştırdıktan sonra, Frankeştayn'ı laboratuvarda icat eden kişinin sonra da ortadan kaldırmaya uğraşması gibi... hani gene benzetmek gibi olmasın bazı köpekler yetiştirilir ve şartlandırılır, ondan sonra sahibini ısırmaya başlayınca vurulur. İşte Ladin de öyleydi.

 

KANAL D TELEVİZYONU (22/10/2001) TEKE TEK PROGRAMI'NDA
HÜSEYİN HATEMİ'NİN AÇIKLAMALARI

 

... ... Gelecekteki olaylara ilişkin ayetler Kuran-ı Kerim'de elbette ilahi hikmet dolayısıyla müteşabihtir, bunda zaten Yaşar Nuri Bey de aynı şeyi söylüyor, müteşabih, ama mesela aynı zamanda doğru olan yirmi, otuz, yüz manası olabilen ayet demek değildir, yani bu gibi geleceğe dair haberlerde müteşabih olmak demek simgesel ifade kullanılmış olduğunu gösterir, ahkam ayetlerin de mesela bir hüküm, bir emir, bir fıkhi emir ayetlerinde müteşabih simgesel demek anlamına gelmez her zaman, şu anlama gelir: Anlamı kesin ve mutlak olmayan, gene Kuran-ı Kerim'in başka ayetleriyle yorumlanması gereken ayetler, demek ki müteşabih ayetin genel özelliği şudur ki Kuran-ı Kerim'in onu tefsir eden başka ayetlerini dikkate alıp ondan bir mana, doğru bir mana çıkartmaya uğraşmak gerekir. Şimdi ben yerden çıkacak yaratık, herhalde simgesel bir ifadeyle beyan buyurulmuştur, hatta bugünkü düşünceme göre Kuran-ı Kerim'de yerden çıkmanın maksadı o manada bir simgeye de başvurulmuş değildir, ama İncil'de de aynı şey vardır, hatta İngilizcesi de Almancası da arz ile müşterek olan, mesela Almancada 'Erde' denen kelime işte Kuran-ı Kerim'deki arzdır. İncil'in Almanca İngilizce tercümelerine bakarsanız son kitapta vahiy kitabında 13. babın onbirinci cümlesinde şöyle deniyor: Karadan çıkan canavar diye tercüme ediliyor Türkçeye, ama Almanca aslına bakarsak öyle sanıyorum ki Dabbetü'l-Arz tam mukabilini görecektik, nitekim İngilizcesindeki Almancasındaki kelime de arz ile aynı kelimedir. Belki fenikeliler sami dilde Avrupa'ya çok eskiden götürdüler, şimdi Dabbetü'l-Arz demek ki arzdan çıkan yerin altından çıkan canavar...

...

Arzın canavarı diye simgesel bir ifadeyle, ki vahiy kitabını okuduğumuz zaman İncil'de mesela bunun azizlerle savaşacağını, Allah'a inanan, Allah'a bağlı kişileri yeneceğini, bunları öldüreceğini yok edeceğini söylüyor. Arzdan çıkan canavar diye orada tercüme edildiği için işte biz de minel arz deyince, işte dünyadan yeryüzünde çıkacak bir tüzel kişilikten, kötü anlamda bir örgütten bahsediliyor. Mesela Kuran-ı Kerim'de deccal terimi yok, Dabbetü'l-Arz bir nevi deccalin Kuran'daki karşılığı, o da tek bir kişi değil aldatıcı, insanlığa zarar verici bir örgüt, fesat örgütü manasına.

...

Teröre de başvuran hiç şüphesiz bir örgüt. Ama bu örgütün de ne olduğunu tefsir etmek için yine Kuran'a Kuran'la bakmak lazım...

...

Yani bu kabil şeyleri Kuran'ı ancak Kuran'la tefsir ederek anlama ilkesinden ayrılmamalıyız. Kuran'ı müteşabih ayetlerin en iyi yorum tarzı Kuran'ı bütünü içinde değerlendirmektir. Şimdi mesela bu vahiy kitabından da yararlanarak zaten bakıyoruz orada da Dabbetü'l-Arz bu şekilde simgesel bir ifadeyle kullanılıyor. Şimdi şöyle diyorum Dabbetü'l-Arz gene Kuran-ı Kerim'de Yecüc ve Mecüc denen topluluğu belli bir kavime yamamaktansa şöyle denilebilir belki şöyle denilebilir: Allah bilir doğrusunu Yecüc azınlıkta olmakla beraber güç sahibi ve çoğunluğu "ivicaca sapmaya" sürükleyen bir topluluk yani "ivicac" kelimesiyle aynı kökten gelerek Yecüc, başkalarını saptıran bir azınlık bir çok güçlü baskı grubu… Mecüc de onun tarafından saptırılıp dünyayı "istidada eden" insanlığa zarar verecek bir başka topluluk. Dabbetü'l-Arz ise bunların kurdukları merkezi ve bütün arza hakim olan bir iktisadi baskı grubu, bir nevi tüzel kişilik, örgüt anlamındadır.

...

Ama Mecüc.... Ama Dabbetü'l-Arz için değil, Mecüc için Amerika'yı tarif ediyorum. Dabbetü'l-Arz'a geleyim hangi ayeti Dabbetü'l-Arz'ı yorumlamak için yani Neml Suresi'nin 82. ayetini hangi ayetle bu müteşabih ayeti yorumlamamız lazım bakıyorum. Kuran-ı Kerim yine birbirini tefsir eder, insanı doğruya iletir. Sebe Suresi'nin, 34. surenin 14. ayetini okuduğumuz zaman görüyoruz ki yine müteşabih bir ayet ama o ayetle bu ayetin her ikisinde de Dabbetü'l-Arz terimi geçiyor. Başka hiçbir ayette, Dabbe geçiyor genel anlamında işte hayvan anlamında mesela "yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan, gökte kanatlarıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki onlar da sizin gibi bir ümmet, bir topluluk olmasınlar." Yani hayvanlara gösterilmesi gereken sevgiyi, onların haklarına riayeti belirten ayet-i kerime...

...

Şimdi Kuran-ı Kerim'de Sebe Suresi'nde 14. ayetinde yine simgesel bir ifade ile ama Dabbetü'l-Arz'ın ne olduğunu kanaatimce tamamen açığa çıkartan şu ayet meali ile karşılaşıyoruz Türkçesinde. Hz. Süleyman'ın bunu da halk yine yanlış daha doğrusu o simgesel ifadeye lafzi mana vererek kelime manasını vererek bir alay hikaye çıkıyor. Hz. Süleyman öldüğünde öldüğünün kimse farkına varmadı çünkü asasına dayanmış olduğu bir sırada ayaktayken öldü seneler böyle geçti, nihayet Dabbetü'l-Arz asayı kemirdi, Süleyman Peygamber düşünce öldüğünü anladılar… Halbuki bu da şu demektir simgeye dikkat edersek, asa her zaman devlet gücünün sembolüdür. Süleyman'ın adalet devleti, hukuk devleti, insan hakları devleti Süleyman'ın vefatından sonra devam ediyor zannedildi. Fakat bu devlete musallat olan Dabbetü'l-Arz bir gizli kamufle fesat örgütü içinden kemirdi o devletin gücünü ve Süleyman devleti çöktü. Adalet, hukuk devleti çöktü ve kıyamet alametleri belirdiği zaman, söz gerçekleştiği zaman, Allah'ın bu konudaki hükmünün gerçekleşmesi yakınlaştığı zaman, yeryüzünde tekrar Dabbetü'l-Arz belirecek. Ama "insanlarla konuşacak" da yanlış bir tercüme. Nitekim Yaşar Nuri Bey de benim o Akşam gazetesindeki beyanattan iki sonra idi zannedersem, Star gazetesinde yazdı, şu şekilde tükellim mühim değil şey de olabilir açıkça böyle yazmadınız ama kelimenin kökeninde yaralamak vardır dediniz. Yani kelime yanlış harekelendiriliyor onun için de ayet tamamen başka bir manaya sokuluyor. Yani şöyle tercüme ediliyor, bu yerden çıkan veya yeryüzünde beliren mübarek varlık kıyamet habercisi bir nevi aziz veli şey yapacak insanlara "siz Allah yolunu terk ettiniz" diye uyaracak ve onlara nasihat edecek. Halbuki böyle denmiyor ayette. Eğer ona simgesel ifade ile yaralama, ısırma, dalama, sokma, o canavarın vahiy kitabındaki canavarın sokması simgesel ifadesini verirsek, şöyle anlaşılıyor "bu insanlık Allah'ın emirlerine tam manası ile iman ederek uymadıkları için Allah'ın bu defa normları değil sosyoloji alanındaki kanunları hükmünü gösterecek ve kendi içlerinden çıkan bu fesat örgütü bütün insanlığa zarar verecek". Şimdi bütün gözümüzün önünde olan bitenle Dabbetü'l-Arz'ın ne olduğu canlanıyor. Ama Kuran-ı Kerim'in yalnız bu ayetine.....

...

Dabbetü'l-Arz, bir tek bir insan, hele iyi bir insan değil, kötüleri fesatçıları Dabbetü'l-Arz diye simgelenen yeryüzünün canavarı diye simgelenen o fesat örgütünün eğer elemanıysa, üyesiyse tek bir kişiye de Dabbetü'l-Arz diyebiliriz ama kötü anlamda yoksa birisine bir sevgi, saygı, selam gönderecek kişi Dabbetü'l-Arz olamaz. Ve Dabbetü'l-Arz işte bu kötü anlamdadır.

...

Şimdi mesela bu gibi yanlışlıklara düşmememiz için şunu bilelim ki, Kuran-ı Kerim'in yalnız bu ayetinde değil başka konularda da bir yanlış harekelenme insanı ne kadar hurafeye, halk hikayelerine de götürebilmiştir. Mesela, Harut ve Marut Babil'de iki melek diye okunduğu için ondan bir alay hikaye çıkmıştır. Babil Kulesinde ayaklarından aşağıya asılan kıyamete kadar azap gören iki melek, bir kere melek masum olur, azap görmez, günah işlemez. Ne efsaneler çıkmıştır, halbuki onu da daha önceki kitaplardaki rivayetlerle dikkatle okursak, görürüz ki zaten bazı İslam bilginlerinin de söylediği gibi iki melek okuması doğru değildir, iki Melik'tir. Bu da Tevrat'ın Ester kitabında geçen o devrin İran Hükümdarı, Harut ile kızını veya evlatlığını ona vermiş olan ve Kral derecesinde itibar gören, hükümdarlığa ortak edilen, Tevrat'ta adı geçen Mordehay da Marut'tur. Yani İran İmparatorluğu'nun ismi Harut haline girmiş o devirdeki ve Babil'e hükmeden sarayın merkezi Babil'de olan İran Hükümdarı'nın kayınbabası diyelim, kaynatası…

...

Mordehay Marut olmuştur. İki Melik, iki Melek diye okununca bir alay efsane ve böyle hikayeler çıkmıştır. Tıpkı bu Dabbetü'l-Arz konusunda olduğu gibi, öyle Dabbetü'l-Arz kendisini kamufle etmesine karşı da uyanık olalım, çünkü son günlerde asıl hangi konular üzerinde düşünmemiz gerektiğini düşünemiyoruz. Dünyada çok önemli olaylar olurken, Dabbetü'l-Arz kendisini Stephen Hawking gibi göstererek bizi de burada…

...

Onun hakkında konuşturuyor, biz de asıl o örgütün insanları bizi bu arada sokmasını önleyemiyoruz, çünkü sokulduğumuzun da farkında olmadan beynimiz yıkanıyor, ve devamlı bu gibi konularla..

AHİR ZAMAN VE DABBETÜ'L-ARZ

 

O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim
ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
(Neml Suresi, 82)


MEHDİ VE ALTINÇAĞ

 

Kitabın buraya kadar olan bölümlerinde ahir zamanın alametlerinden bahsettik. Fitnelerin çoğalması, haramların helal sayılması, dünyanın savaş ve çatışmalarla dolması, doğal felaketlerin tüm dünyayı sarması ve birbiri ardınca hayret verici olayların meydana gelmesi, tüm müminlere ahir zamanın yaklaştığını haber vermektedir. Ahir zamanın en büyük müjdesi ise hiç şüphesiz Hz. Mehdi'nin çıkışı ve İslam ahlakının yeryüzüne yayılmasıdır.

Hz. Mehdi, daha önce de belirttiğimiz gibi ahir zamanda gelip, tüm dünyayı içinde bulunduğu büyük kaostan, adaletsizliklerden ve ahlaki çöküşten kurtaracaktır. Peygamber Efendimizden nakledilen hadislerde ve sahabelerin çeşitli rivayetlerinde Hz. Mehdi'nin pek çok özelliği tarif edilmektedir. O, inkarcı ideolojileri ortadan kaldıracak, dünyanın dört bir yanında devam eden adaletsizlikleri, zulümleri, terörü sona erdirecek, dinin Peygamberimiz (sav)'in dönemindeki şekliyle yaşanmasını sağlayacak, Kuran ahlakını insanlar arasında hakim kılacak, tüm dünyada huzuru ve barışı tesis edecektir.

Hz. Mehdi'nin üstlendiği bu görev çok zorlu, ciddi çaba gerektiren ve çok kapsamlı bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu yüklenecek ve başarıyla yerine getirecek olan Mehdi'nin, -bazı İslam alimlerinin de dikkat çektikleri gibi- ahir zamanda hakim olacak bir şahs-ı manevi olması çok yüksek bir ihtimaldir. Elbette her şahsı manevinin başında bir lider vardır. Ahirzamanda gelecek olan Hz. Mehdi de bu liderdir. (En doğrusunu Allah bilir)

KURAN AHLAKININ HAKİMİYETİ:

ALTINÇAĞ

Peygamberimiz (sav)'den aktarılan hadislerde ahir zamanda Mehdi'nin çıkışının ardından tüm dünyanın adaletle ve barışla dolacağı müjdelenmektedir. Bu döneme Altınçağ isminin verilmesinin nedenlerinden biri budur. Hadislerde emniyetin ve güvenin temin edildiği, yokluk ve fakirliğin ortadan kalktığı, silahların sustuğu bu dönem hakkında çok detaylı bilgiler verilmektedir. Bu hadislerden bazıları şu şekildedir:

 

"Zulüm ve fıskla dolu olan dünya, o (Hz. Mehdi) geldikten sonra adaletle dolup taşacaktır."

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 20)


 

"... Onun hilafetinden yer ve gök ehli, hatta havadaki kuşlar bile razı olacaktır."

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 26)




Ahir zamanda evler, bahçeler, caddeler, okullar, kısacası herşey güzelleşecektir. Kuran'da tarif edilen eşsiz sanat anlayışıyla yönlendirilen sanatçılar dünya tarihinde görülmemiş üstünlükte eserler ortaya koyacaklardır. Bu kutlu dönemde sanat, sadece belli kesimlerin zevk aldığı bir anlayış olmaktan çıkacak, Allah'ın kusursuz yaratma güzelliklerini ortaya koyan bir zevk halini alacaktır. Altınçağ'da sanatın İlahi bir güzellik olduğu anlaşılacak ve böylece sanata gereken önem verilecektir.

 

İnsanlar, bal arılarının beyleri etrafında toplanması gibi, Hz. Mehdi'nin çevresinde toplanırlar. Daha önce zulümle dolu olan dünyayı, adaletle doldurur. Adaleti o denli olur ki, uykuda olan bir kimse dahi uyandırılmaz ve bir damla kan bile akıtılmaz. Dünya, adeta ask-ı saadet devrine geri döner.

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 29)


Hz. Mehdi'nin zamanında, adalet o kadar bol olacak ki, zorla alınan her mal sahibine geri verildiği gibi, bir insanın başkasına ait olup da, dişinde kalmış birşey bile sahibine iade edilecektir.

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 54)

Yukarıdaki hadislerde de görüldüğü Mehdi döneminde -yani Kuran ahlakının tüm dünyaya hakim olduğu dönemde- dünya adaletle dolacak, savaşlar, çatışmalar sona erecek, insanlar kardeşliğin, hoşgörünün ve barışın neşesi içinde yaşamlarını sürdüreceklerdir.

 

 

ALTINÇAĞ'DA BOLLUK VE ZENGİNLİK

Kuran ahlakının yaşanmasıyla meydana gelecek olan adalet ve barış dolu dünyada, ürünlerde ve mallarda da çok büyük bolluk ve bereket yaşanacaktır. Bu dönemde yokluklar, sıkıntılar, açlık ortadan kalkacak, isteyene istediğinin kat kat fazlası verilecektir. Peygamber Efendimizin hadislerinde de bu dönem detaylı olarak tarif edilmekte, yeryüzünün tüm zenginliklerinin Mehdi'nin eliyle ortaya çıkacağı vurgulanmaktadır:

 

"Malı, eşit bir şekilde insanlara dağıtacaktır."

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s.20)

 

İnsanlara malı ve eşyayı dağıtırken, saymadan bol bol verecektir.

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s.21)


 

Ahir zamanda ümmetimden bir halife çıkacak, malı sayıp hesap etmeden bol bol insanlara verecektir.

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s.23)


Ümmetimden Mehdi çıkacaktır. Allahü Teala hazretleri, insanları zengin kılmak için onu gönderecektir. O zaman ümmetim nimetlenecek, hayvanlar bolluk içinde ve arzın nebatatı çok fazla olacak, Hz. Mehdi, insanlara eşit şekilde bol bol mal dağıtacaktır.

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23)


 

Hz. Mehdi işlerinde çok disiplinli, cömert ve fakirlere karşı çok merhametli olacaktır.

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s..52)


 

 

 

"... Eşyayı, malı dağıtacak, fakat bolluktan dolayı kabul eden olmayacaktır..."

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s.31)

 

".. O zaman, yer ve gök ehli, bütün yabani hayvanlar, kuşlar, hatta denizdeki balıklar bile onun hilafetiyle sevineceklerdir. Onun devrinde, akan ırmaklar bile suyunu fazlalaştıracaktır. Hz. Mehdi hazineleri çıkaracak..."

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s.36)

İslam ahlakının dünya üzerindeki hakimiyeti yokluk ve sefalet içinde yaşayan ülkeler için bir kurtuluş anlamına gelecektir. Her ülke büyük bir zenginliğe, berekete ve bolluğa kavuşacaktır. Dünya üzerinde Mehdi'nin yaptığı işlerden razı olmayan tek bir varlık dahi kalmayacaktır. Hadislerde şu şekilde bildirilmiştir:



Ahir zamanda yaşanan mekanlarda her yönden bir mükemmellik olacaktır. Tüm insanlar saray benzeri ihtişamlı mekanlarda yaşayacaklardır.

Allah İslam ahlakının yaşanması ile insanlar üzerindeki nimetlerini artıracak, hayvanları, bitkileri, yeryüzündeki tüm zenginlikleri Mehdi vasıtasıyla insanların hizmetine verecektir. Peygamber Efendimiz birçok hadisinde yeryüzünde bolluk ve bereketin artacağı bu dönemle ilgili bilgiler vermiştir:

 

Hz. Mehdi uçan bir kuşa işaret ettiğinde kuş hemen bu emirle yere düşecek, kuru bir ağacı diktiğinde de ağaç hemen yeşillenip yapraklanacaktır.

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 43)


... Yer, içindeki ciğerpareleri olan altın, gümüşü dışarı fırlatıp atmış...

(Kıyamet Alametleri, s.197)


Onun zamanında yeryüzü içindeki hazineleri dışarıya fırlatacaktır.

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s.43)





Zenginlik sadece mal ve mülkle sınırlı kalmayacak bilimde, tıpta, mimaride, teknolojide, sanatta yaşanacak olan gelişmeler insan hayatını kolaylaştıracaktır.







 

 

ALTINÇAĞ'DA YAŞANACAK GÜZELLİKLER

 

Onun zamanında kurtla koyun birarada oynayacak, yılanlar çocuklara zarar vermeyecektir? İnsan bir avuç tohum atacak, 700 avuç hasat edecektir. Riya, riba, zina, içki kalmayacak, ömürler uzayacak ve emanet zayi olmayacaktır. Kötüler helak olacak, Peygamber Efendimize buğzedecek kimse kalmayacaktır.

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 43)


Habis El Hadrami'nin naklettiğine göre "... Toprak tekrar eski bereketine kavuşacak, yılanlar çocuklarla, inekler aslanlarla geçinebilecek.

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s.63-64)

 

 

Onun devrinde, ümmetin gerek iyileri ve gerekse de kötüleri, misli asla görülmemiş şekilde, pekçok nimetlere sahip olacaktır. Çok yağmur yağmasına rağmen bir damlası bile boşa gitmeyecek, toprak bir tek tohum istemeden verimli ve bereketli olacaktır.

(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s.20-21)

 

Kitap boyunca gördüğümüz gibi ahir zaman alametleri birer birer gerçekleşmektedir. Mehdiyet, yüksek ahlaka sahip, kahraman, fedakar Türk Milleti'nin imanlı ruhunu tasvir eden bir şahs-ı manevidir. Milletimiz, geçmişte üç kıtaya nizam vermiş olan Osmanlı İmparatorluğu'nun mirası olarak, büyüyüp bir süper devlet olacak ve zamanı geldiğinde İslam ahlakını temel alarak, bütün insanlığı çağdaş, aydın, barış ve huzur dolu bir dünyaya taşıyacaktır. Ancak her şahs-ı manevinin başında bir lider bulunması zorunludur. Hz. Mehdi de ahirzamanda gelecek olan bu liderdir.

Bugün dünya üzerinde ve özellikle de Batılı ülkelerdeki dine yöneliş 21. yüzyılın Allah'ın izniyle çok güzel bir dönem olacağını müjdelemektedir.


 
  HERGÜN DAHA GÜÇLENİYORUZ 63853 ziyaretçi ŞU ANA KADAR Copyright By unalkuz produksion .Her hakkı saklıdır.  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol